Tarih Haber Girişi : 08 Mayıs 2021 15:44

23 NİSAN 1920’DEN GÜNÜMÜZE MECLİS

23 NİSAN 1920’DEN GÜNÜMÜZE MECLİS

23 NİSAN 1920’DEN GÜNÜMÜZE MECLİS

Dr. Öğretim Üyesi Mehmet BAŞARAN

Egemenlik Kavramı

Kamu hukukunun ve siyasal bilimin en önemli kavramları arasında yer alan egemenlik kavramını, Jean Jacques Rousseau özgür ve eşit insanların toplum sözleşmesi yaparak bir birliktelik kurması olarak nitelemektedir.

Fransız Devrimi öncesi gelişen bu ve bunun gibi düşünceler ile birlikte devrim sonrası toplum kavramı Ulus'a dönüşerek Ulusal Egemenlik kavramını ortaya koymuştur.

İnsan yani nüfus ve ülke unsurlarını içinde barındıran Devlet dediğimiz siyasal yapılanmanın bir önemli unsuru da egemenliktir.

Fransız hukukçu Jean Bodin tarafından tanımlanan egemenlik kavramı, Devlet gücünü, emretme ve yön verme yetkisi ile iç, bağımsızlık kavramı ile de dış görünümler taşımaktadır.

Fransız düşünür Montesquieu ise kişi hak ve hürriyetlerinin, devlet içinde güvence altına alınabilmesinin şartı olarak yasama, yürütme ve yargının ayrılmasıyla mümkün olacağını savunmuştur.

Fransız İnsan ve Yurttaş hakları bildirisinde yer alan egemenliğin millete ait olduğu ifadesi Ulus idaresine dayanan iktidarların ortaya çıkmasına yol açarken, Dış görünüm Taşıyan bağımsızlık yapısı da bir devletin diğer devletler karşısında hukuki anlamda eşitliğini sağlamıştır.

Osmanlı Mebusan Meclisinden 16 Nisan 2017 Referandumuna Meclis 

Bu düşünceler yani ulus, ulusal devlet, ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık kavramları ile insan haklarına sistemine geçiş Avrupa ve dünyayı etkilerken, Osmanlı Devleti’ni de etkilemekteydi.

Sened-i İttifak ile başlayan bu etkileşim ulus iradesine pek fazla önem verilmesi de yönetim yapısını mutlak yönetimden meşruti bir yönetime evrilmesine yol açmaktaydı.

Egemenlik hakkını Kanun-ı Esasiye göre Osmanlı hanedanından gelen padişah kullanmaktaydı. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan’lı iki meclisli bir yasama organı oluşturulmasına karşın, bu meclis 1908 yılına kadar yani II. Meşrutiyet’in ilanına kadar kapatılmıştır.

1921 Anayasası ile Milli Egemenlik kavramı Anayasa hukukumuza ve meclisimize giren bu kavram, somut ifadesini Amasya Tamiminde bulacaktır.

19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, 22 Haziran 1919’da yayınlattığı bu tamimde “Milletin istiklalini yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır” maddesiyle milli egemenlik düşüncesini ve inancını ortaya koyarken, iradenin ulusun eline geçmesini ve aynı zamanda da ülkeyi paylaşıma açanlara karşı çıkılmasını isteyerek, yeni bir devletin kuruluşuna da başlamaktaydı.

Amasya tamimi ile başlayan bu süreci Erzurum’da “Vatan bir bütündür, parçalanamaz” ilkesini ortaya koyan Kongre’nin ardından toplanan Sivas Kongresi’nde Anadolu’da parça parça yanan ateşler yani Milli Cemiyetleri büyük bir yangın haline getiren “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı ile Mustafa Kemal tarafından birleştirilmekteydi. Ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık hareketi bu Kongreler ile taçlanırken, 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ile meşru temeller üzerine yerleştirilmekteydi.  

Sivas Kongresi ile alınan önemli bir karar olan “Meclis-i Mebusan”ın açılması düşüncesiydi. Anacak bu meclisin nereden açılacağı bir tartışmayı da beraberinde getirirken, Anadolu ve İstanbul arasında seçim yapılmasını ortaya koymaktaydı.

Mustafa Kemal’in Anadolu öngörüsü her alanda olduğu gibi burada da ortaya çıktı. Milletvekili seçilenlerin İstanbul’a gitmemelerini ve İngilizlerin Meclis-i Mebusan’ı kapatıp, milletvekillerinin tutuklanacakları ikazı gerçekleşecekti.

İstanbul’da toplanan mecliste bulunan vatansever ve Mustafa Kemal’e bağlı olan mebusların çalışması ile 28 Ocak 1920’de Misak-ı Milli gizli bir oturumda kabul edilmesinin ardından gelişen ulusallık düşüncesi ve ulusalcı önderlere karşı önlem almak isteyen İtilaf Devletleri 16 Mart 1920’de İstanbul’un kesin işgaline başlamaktaydılar.

İşgal ve işgalin ardından Meclis-i Mebusan’ın basılması milletvekillerinin de tutuklanmasını getirmekteydi. Gözler yeniden Ankara’ya çevrilmekteydi.

Ankara “Fevkalade Salahiyet-i Haiz” bir meclisi 23 Nisan 1920’de kucaklamaktaydı. “Millet egemenliğinin ve Meclisin üzerinde bir güç bulunamayacağı” ifade eden Türkiye Büyük Millet Meclisi demokrasi temelleri üzerinde oluşacak ulusal laik bir devlet kurulmasını sağlayarak geçmişten günümüze ışık tutmakta, yol göstermektedir.

Neden ışık ve yol göstermektedir. Neden Millet Meclisi bu kadar önemlidir. Bunun yanıtı yine Mustafa Kemal’de ve onun tarihimize düşen notlarında yatmaktadır.

Milli Mücadelenin zor günlerinde Yunus Nadi Bey, Mustafa Kemal’e soruyor “Her kerameti meclisten beklemek durumunda mıyız? Açık söyleyeyim, ben bu kanaatte değilim.” Mustafa Kemal’in verdiği cevap çok anlamlıdır. “Yunus Bey” der, “Biz öyle bir devre yetiştik ki, alınan her karar meşru olmalıdır. Millet işlerinde meşruiyet ancak milli kararlara dayanmakla mümkündür.” Yani Mustafa Kemal Milli Mücadele döneminin tamamında, ulusal egemenliğe dayalı bir devlet modelini adım adım uygulamıştır.

Öncelikle yaşanan asayişsizliğe bir çare bulmak amacıyla “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” çıkarılarak, TBMM üyelerinden oluşturulan İstiklal Mahkemeleri kuruldu. 7 Haziran 1920’ Osmanlı Devleti ile yapılan sözleşmeler, gizli, açık antlaşmalar 16 Mart 1920’de itibaren yapılmamış sayılacaktı.

23 Nisan 1920’de açılan TBMM ile temelleri atılan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasası 1921’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu olağanüstü koşullar altında yürürlüğe koymaktaydı.

1921 Anayasası, Egemenlik kayıtsız şartsız millette olduğunu, icra kudreti ve yasama yetkisinin TBMM’de toplandığını ve Türkiye’nin TBMM tarafından yönetildiği ifade ederken, Meclisin kamu yönetimi ve karar almada tek yetkili organ olduğunu belirtmekteydi.

1924 Anayasası ile meclisin yetki ve sorumlulukları düzenlenerek, yürütme görevini Meclisin seçtiği Cumhurbaşkanı ve onun tayin edeceği Bakanlar Kuruluna devredilmekteydi. Ancak Meclisin hükümeti denetleme ve düşürebilmesi de sağlanarak güçlü bir etki oluşturması sağlanmıştır.     

1961 ve 1982 Anayasası ile yasama ve yürütme gücünü kendinde toplayan meclis yerini güçler ayrılığının esas alan bir anlayış çerçevesinde egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanılması sağlanmıştır.

Meclis üstünlüğü yapısı 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan referandum ile kabul edilen 6771 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, parlamenter sistemden, Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemine geçişi başlatmıştır.

Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık iki icracı makamı birleştiren bu kanun ile yürütme erki Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara devredilmiştir.    

Atanan yardımcılar ve bakanlar yasama organı olan Meclise karşı sorumluluk dışında tutularak, Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaklardır.     

Tüm bunların ardından şunu da belirtmek gerekir ki meclisin devlet yönetiminde güçlü bir etkisinin de olduğu açıktır.

Kaynaklar:

Bahtiyar Akyılmaz“Milli Egemenlik Kavramının Gelişimi”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt, 2 Sayı 2, 1998

S. Yazıcı ve İ. Dursunoğlu, “Tarihsel süreçten günümüze meclisin devlet yönetimi ve karar alma üzerine etkisi”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 12 (1), 2019, s. 91-111.

TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Başkanlığı vd. Çeşitli Açılardan Milli Egemenlik (Panel), Antalya, 1987

Umut Karabulut, “Milli Mücadele Döneminde Ulusal Egemenlik Anlayışı”, Belgi, Sayı 5 (Kış 2013/1), s. 579-582