98. YILDÖNÜMÜNDE LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI LOZAN; TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE’DİR

98. YILDÖNÜMÜNDE LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI

LOZAN;

TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE’DİR

Dr Öğretim Üyesi Günver Güneş

 Giriş

Vatanı elinden alınmak istenmiş olan Türk Milleti, Mustafa Kemal Paşa’nın emsalsiz önderliğinde 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü Samsun’da başlattığı kurtuluş, millî istiklâl ve egemenlik mücadelesini 9 Eylül 1922 Cumartesi günü kesin bir askerî zaferle sonuçlandırmıştır. Bu zafer, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın yakın silâh arkadaşı, İstiklâl Savaşımızda I. ve II. İnönü meydan muharebelerinden zaferle  çıkan  Garp Ordularımızın Komutanı ve TBMM Hükûmeti’nin Dışişleri Bakanı İsmet Paşa’nın 24 Temmuz 1923 Salı günü Lozan Barış Konferansı’nda imzaladığı Barış  Antlaşması ile taçlanmıştır.

Lozan Barış Antlaşması, Türk tarihinin Osmanlı dönemini kapsayan büyük özveri ve kahramanlıklar sonucu müttefiklerle sürdürülen, askerî ve siyasal savaşı sona erdiren büyük siyasî bir zaferdir. Buna göre, Türk İstiklâl Savaşı askerî alanda Mudanya, siyasî alanda ise “Lozan Antlaşması”, ile sona ermiştir. Yani milletler arası hukuk bakımından Türk İstiklâl Savaşı’nın sonu da bu antlaşmanın yürürlüğe giriş tarihi olmuştur. Bu sebeple Lozan görüşmeleri ve Türk delege heyetinin çetin şartlar altındaki çalışmaları Millî Mücadele ve İnkılâp Tarihinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Zira Lozan Konferansı ve onun getirdiği neticeler, o günün şartlarında ele alınmalıdır.

Lozan Barış Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını ve toprak bütünlüğüne temel oluşturan en önemli uluslar arası hukuk belgesidir. Hem Birinci Dünya Savaşı’nın, hem de sonrasında devam eden Türk Kurtuluş Savaşı’nın sonuçlarını karara bağlamak üzere toplanan Lozan Konferansı, karşılıklı taleplerin dile getirildiği bir ortam olması bakımından aslında bir pazarlık sürecidir.

Lozan’a giden süreci bilmeden, Lozan’ı anlamak mümkün değildir. Lozan’ı anlamamış olanlar ise kuşkusuz Türkiye cumhuriyetinin kuruluşunun anlayamamışlardır. 

 

Lozan’a Giden Süreç ve Barış Antlaşması

 

İsviçre’nin Lozan (Lausanne) şehrinde yapılan görüşmeler sonucunda imzalandığı için bu şehrin adını taşır. Kurtuluş Savaşı sonunda müttefik devletler İngiltere, Fransa ve İtalya, Mudanya Mütarekesi’nin ardından 27 Ekim 1922’de İstanbul ve Ankara hükümetlerine yaptıkları çağrıda barış görüşmelerinin Lozan’da başlayacağını bildirdiler. Sadrazam Ahmed Tevfik Paşa, Ankara’daki Büyük Millet Meclisi başkanlığına gönderdiği telgrafta devlet ve milletin başına daha büyük zararlar gelmemesi için birlikte hareket edilmesi gerektiğini belirtmiş ve kendilerinin gönderecekleri temsilci dışında Ankara’nın da temsilci seçmesini istemişti. Bu önerinin kabulü, müttefiklerin körüklemeye çalıştığı İstanbul-Ankara ikiliğini peşinen kabul etme anlamına geleceğinden Büyük Millet Meclisi’nin toplantısında tepkilere yol açtı. Tartışmalar sürerken Sağlık Bakanı Rıza Nur ve Hüseyin Avni Ulaş ile yetmiş yedi arkadaşı verdikleri önerge ile Osmanlı Devleti’nin sona erdiğinin karar altına alınmasını teklif ettiler. Böylece 1 Kasım 1922’de kabul edilen kanunla saltanatla halifelik birbirinden ayrıldı ve saltanatın kaldırıldığı duyuruldu.

Mudanya müzakerelerinde başarılı olan İsmet Paşa’nın barış görüşmelerinde baş delege olması uygun görüldüğünden Yusuf Kemal (Tengirşenk) Hariciye vekilliğinden istifa ettirilerek yerine İsmet İnönü getirilmişti. Meclis konferansta özellikle sınırlar, tam bağımsızlık ve Ermenistan meselesi üzerinde durulmasını istedi. Ege adaları ile Rodos ve Oniki Ada’nın Türkiye’ye bırakılması istenirken bazı milletvekilleri Kıbrıs’ın da geri verilmesine dair görüşlerini bildirdi. Batı Trakya için halk oylamasına başvurulması gerektiği hatırlatıldı ve Mîsâk-ı Millî sınırları içinde olan Musul’un anavatandan ayrılmaması gerektiği ifade edildi. Bu istekler İsmâil Safa tarafından “borçsuz, azınlıksız, istiklâli tam, sınırlarında mazlum ve zincir sesi olmayan bir vatan” şeklinde özetlenmişti.

Lozan Konferansı, 20 Kasım 1922’de başladı. Görüşmeler bir ara kesintiye uğradığından konferans iki döneme ayrılır. Birinci dönem 4 Şubat 1923’e kadar sürdü. İki buçuk ayı aşkın bir aradan sonra 23 Nisan’da başlayan ikinci dönem 24 Temmuz 1923’te sona erdi. Konferansa Türkiye ile birlikte sekiz devlet görüşmeci olarak davet edildi. Bazı devletlerin de Boğazlar ve ticaret meseleleri ele alındığında toplantılara katılması öngörülmüştü. Amerika Birleşik Devletleri ise gözlemci olmayı tercih etmişti. Böylece katılımcılar çağrı yapanlar (İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya), bütün görüşmelere katılanlar (Türkiye, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti [Yugoslavya), gözlemci (Amerika Birleşik Devletleri), Boğazlar statüsü için çağrılanlar (Sovyet Rusya, Bulgaristan) ve ticaret sözleşmelerine katılanlar (Belçika, Portekiz) olmak üzere beş gruptan oluşuyordu.

Türkiye ile barış konusunda müttefikler adına hareket eden İngiltere, Lozan’da da aynı rolü sürdürmek istediğinden Dışişleri Bakanı Lord Curzon başkanlığında geniş bir delegasyonla gelmişti. Açılışta İsviçre başkanından sonra ilk sözü Curzon aldı. Fakat asıl taraflardan biri olduğu için ısrarla konuşmak isteyen İsmet İnönü, bütün medenî milletler gibi hürriyet ve istiklâl istediklerini belirterek gözetilmesi gereken temel ilkeyi vurguladı.

Görüşmelere 21 Kasım’da Uşi (Ouchy) Şatosu Oteli’nin büyük salonunda başlandı. Çağdaş bir gözlemcinin belirttiği gibi Türkler konferansa galip olarak gelmişlerdi. Fakat Türk-Yunan meselesi tamamıyla ikinci plana atılmıştı. Konu aslında Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişkilerin çözülmesine ve düzenlenmesine ilişkindi. Çünkü Şark Meselesi baştan aşağı konferansın çalışması içine alınmıştı. Yunanistan Başbakanı Elefteros Venizelos, arkasında Curzon’un desteğini bulunca zafer kazanmış bir ülke temsilcisi gibi konuşmaya başlamıştı. İngiltere de Mîsâk-ı Millî sınırları içinde bulunan petrol bölgesi Musul’u elinden çıkarmamaya kararlı görünüyordu. Türkiye, Anadolu’da yaptıkları yıkımın karşılığı olarak Yunanistan’dan 4 milyon altın tazminat talebinde bulundu. Buna karşılık müttefikler ordularının Türkiye’deki işgal masrafları olarak 50 milyon, vatandaşlarının uğradıkları zararlar karşılığında da 15 milyon altın tazminat istediler. Sonuçta onların bu tazminattan, Türkiye’nin de Almanya ve Avusturya hükümetlerinin I. Dünya Savaşı sonunda kendilerine teslim etmiş oldukları Türk altınlarından ve İngiltere’ye sipariş edilen gemiler için ödenen paradan vazgeçmesiyle bir mutabakat sağlandı.

Ancak Adalar, Musul ve kapitülasyonlarla Yunanistan’dan istenen savaş tazminatı konularında anlaşmaya varılamadı. Bunun üzerine üç müttefik devlet hazırladığı bir metni 31 Ocak 1923’te Türk delegasyonuna vererek bunun tamamıyla kabul ya da reddedilmesini istedi. Curzon, İnönü’ye Türkiye’nin imzalayacağı en iyi anlaşmanın bu anlaşma olduğunu, bunu imza etmedikleri takdirde Türkiye’nin Asya’nın görünmez karanlığında kaybolacağını söyleyerek tehditte bulundu. İnönü de ülkesini esarete mahkûm edecek bir belgeye imza koyamayacağını kesin bir dille belirtti. Oturum kapandıktan sonra Türkiye’yi bir oldubitti karşısında bırakmak isteyen Curzon o akşam Lozan’dan ayrıldı. Böylece görüşmeler kendiliğinden kesilince Türk heyeti de yurda döndü.

20 Şubat’ta Ankara’ya gelen İnönü hükümete bilgi vererek yeni tâlimat istedi. Konu Büyük Millet Meclisi’nde görüşülürken sert tartışmalara yol açtı. Bazı milletvekilleri Türk heyetini Mîsâk-ı Millî’ye uymamak, hatta ona ihanet etmekle suçladı. Dört gün süren tartışmalar, Mustafa Kemal’in araya girip delegasyonun meclise karşı değil hükümete karşı sorumlu bulunduğunu belirtmesiyle önlenebildi.

Öte yandan üç müttefik devlet 29 Şubat’ta Türkiye’nin itirazlarına cevap vermiş, Türk tarafı da karşı önerilerini 8 Mart’ta bildirince görüşmelere yeniden başlanması kararlaştırılmıştı. 23 Nisan 1923’te Lozan’da ikinci toplantı başladığında Curzon’un yerini Sir Horace Rambdold aldı. Bu defa da ekonomik ve malî konularda güçlükler baş gösterdi. Yunanistan’dan istenen tazminat konusu yeni bir bunalıma yol açarken İnönü ile bakanlar kurulu başkanı Hüseyin Rauf Orbay’ın aralarının bozulmasına sebep oldu. Tazminat meselesi, Yunanistan’ın Karaağaç İstasyonu’nu Türkiye’ye bırakmasıyla çözüme bağlandı. Bütün çabalara rağmen Türk-Irak sınırının nerelerden geçeceği hususunda İngiltere ile bir uyuşma sağlanamadı. Sonunda bunun ileride yapılacak görüşmelere bırakılması kararlaştırıldı. Görüşmeler 17 Temmuz’da bitirildi, ancak delegasyonların hükümetlerinden gereken yetkiyi almaları için antlaşmanın 24 Temmuz’da imzalanması kararlaştırıldı. İnönü hükümetten istediği izne uzun süre karşılık alamayınca Mustafa Kemal’e başvurdu. Onun Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanı ve başkumandan olarak verdiği yetkiye dayanılarak 24 Temmuz 1923’te Lozan Üniversitesi Salonu’nda düzenlenen törende antlaşma imzalandı.

Lozan Antlaşması tek bir metin olmayıp esas antlaşma ile ona ekli on yedi ayrı protokol ya da sözleşmeden meydana gelmektedir. 143 maddeden oluşan esas barış antlaşması dört bölüm halinde düzenlenmişti. 1. Siyasal içerikli olan toprak, tâbiiyet ve azınlıklara ilişkin maddeler 2. Malî konular 3. Ekonomik hükümler 4. Ulaşım ve sağlık sorunları

Antlaşmada çözümü ileriye bırakılan Musul meselesi Türk-Irak sınırının tesbit edilmesi olarak anılmış ve bunun dokuz ay içinde Türkiye ile Büyük Britanya arasında dostça belirleneceği hükmüne yer verilmişti

 

Lozan Günümüzde Ne Anlam İfade Ediyor

 

I. Dünya Savaşı sonunda galip devletlerin kurmak istedikleri yeni sömürü düzenine savaşın mağlupları boyun eğerken, direnen tek millet Türkler olmuştur. Türkler müttefiklerinin yapmadığını ya da yapamadığını gerçekleştirmiş Versay düzenini, dolayısıyla onun bir uzantısı/parçası olan Sevr’i yırtıp atmış dört yıllık mücadelenin ardından Lozan’la kendi çözümlerini üretmişlerdi.  Bu açıdan yaklaşıldığında konferans ve anlaşma, diplomatik düzlemde bir hesaplaşmayı içermekteydi. Türkiye, Büyük Savaş ve sonuçlarıyla yüzleşmiş ve hesaplaşmıştır.  

Tarih kimsenin yalancı tanığı olamaz. Lozan, o günün koşullarında Türkiye’nin yapabileceği en iyi antlaşmaydı. O kadar iyiydi ki, “Türklere gereğinden fazla ödün verildiği” gerekçesiyle ABD Lozan’ı onaylamayı reddetmişti Lozan’da Atatürk ve İnönü, işgalcilerin sökülüp atıldığı tek bir karış toprağı pazarlık konusu yapmamıştır. Türkiye haritası, kurtuluş savaşının bitirildiği noktalarda çizilmiştir. Batılıların Türkiye üzerinde kararlılıkla birleştikleri tek nokta Lozan’a karşıtlıktır. Çünkü Lozan egemen kılınan bugünkü adaletsiz dünya sistemine ve buna bağlı olarak büyük devlet çıkarlarına ters düşen bir mücadelenin ürünüdür. Emperyalizmin, Sömürgeciliğin, Mandacılığın yenilgi belgesidir. Türkiye’de kim ki Lozan’ı eleştiriyor tartışma konusu yapmak istiyorsa Emperyalizmin emellerine hizmet ediyor demektir. Yurtseverlik Lozan’ın doğru okunmasıLozan’ın doğru değerlendirilmesiyle mümkündür. Lozan Misak-ı Milli’dir, ulusal ve evrensel barıştır. Uluslararası sömürü düzeni ne yazık ki sona ermedi. Ne acıdır ki günümüzde Sevr'i diriltmeye, Lozan'ı delmeye çalışan bir süreç yaşanıyor. Lozan Barış Antlaşmasının 98. Yıldönümünde her alanda Sevr koşullarının emperyalizm ve işbirlikçilerince Türk Ulusuna dayatılmaya çalışıldığı bir süreçten geçmekteyiz.  Dışarının Atatürksüz Türkiye siparişinin gerçekleşmesi durumunda üniter nitelikte ulus devletin tasfiyesiyle ortaya çıkacak yapının tarikatlar, cemaatler  ve kabileler konfederasyonu olacağı bilinmelidir. Bugünün dünyasında küreselleşme sarmalında uluslaşamayan, ulus-devlet yapısını koruyamayan devletler, sömürge olmaktan, işgal edilmekten kurtulamayacaklardır.

Lozan konusunda ülkemizde siyasetçilerin samimiyetsiz duruşu 100 yıl önce Anadolu’da mağlup olan Sömürgecileri iştahlandırmaktadır. Lozan’ın delinmesine ülke olarak direnç göstermeliyiz.  

Son dönemlerde siyasetin yanlış uygulamaları ile Lozan’aaykırı olarak Fener Rum Patrikhanesi Meclis’ine Türk vatandaşı olmayan Papazların atanmasına izinverilmesi Patrikhane’nin “Ekümenliğinin” fiilen kabul edilmesi zeminini hazırlamıştır.   AKP iktidarında Kanal İstanbul projesi ile de Lozan’ın devamında Boğazlarda Türkiye Cumhuriyetinin hakimiyet sağlamasına zemin oluşturan 1936 Montrö Sözleşmesini tartışılır hale getirmektedir.  Çanakkale dahil boğazları içerdiği için Kanal İstanbul Montrö'ye dahil olacaktır. Yeni kanalla sözleşmenin tartışmaya açık hale gelme riski büyüktür. Bilinmelidir ki Montrö'de en ufak oynama Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye atacaktır.

               Emperyalist oyunun uzantıları İngiliz'in, Yunanlının, Fransızın, Amerikalının Lozan'dan rahatsız olması anlaşılabilir. Lakin Türkiye Cumhuriyetinin yönetici kadrolarının hem ülkenin hem de kendilerinin varlık sebebi olan Lozan Barış antlaşmasından rahatsızlıkları kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Bu sorunlu, cahil kafalar Bugün yeryüzünün en kritik ve gözde coğrafyasının Türk egemenliğinde olacağını belirleyen Lozan’ın dışında bunca yıldır hükmünü yürütebilmiş başka bir siyasal antlaşma bulunmadığını, Üstelik Lozan Antlaşmasının Emperyalizmin tarihi yenilgisinin simgesi olduğunu anlayamamış olmaları büyük bir talihsizliktir.

               Emperyalizmin 100 yıllık hesaplarında Lozan’a yer yoktur. Lozan, emperyalizmin 100 yıllık planını bozup tarihin çöplüğüne attığı için emperyalistler ve işbirlikçilerinin hedefindedir. Lozan Anlaşmasına sadece emperyalizmin yüz yıllık planlarının günümüzdeki temsilcileri karşı değildir. Cumhuriyet rejiminin kazanımları ile devlet kademelerinin en tepelerinde yer bulanlar, Osmanlı hayalleri ile Lozan’a karşı çıkmaktadırlar. Osmanlı tarihinde en büyük toprak kaybını yaşatan II. Abdülhamit hayranları, Lozan Antlaşmasını yenilgi olarak göstermekte, püsküllü fesleriyle çıktıkları TV ekranlarından püsküllü yalanlar söyleyebilmektedirler. Lozan Anlaşmasında gizli maddeler olduğundan tutun, anlaşmanın 100. yılda sona ereceğine kadar her türlü yalanı utanmazca söylerken, Lozan’ı pekiştiren 1936 tarihli Montrö Antlaşmasını da yok edecek “asrın projelerini”, “çılgın projeleri” ileri sürmekte, Montrö’yü gözden geçirmekten söz etmektedirler. Öyle ki bugün aymazlık püsküllü fesli soytarıları aşmış Lozan'a olan kin nefret söylemleri artık devletin en tepesinden dillendirilmeye başlanmıştır.  Emperyalizm, 30 Ağustos 1922 tarihini, 9 Eylül’ün İzmir limanını nasıl unutamadıysa, Osmanlı hayranları da 1 Kasım 1922 tarihini de unutamamıştır. Bu nedenle el ele vererek Lozan Antlaşmasına saldırmakta ve Türkiye Cumhuriyetinin apu senedini delmek için her türlü hile ve entrikaya başvurmaktadırlar. Ancak başaramayacaklar.

BUGÜN YAPILMASI GEREKEN, LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI VE KAHRAMANLARINI İTİBARSIZLAŞTIRMAK DEĞİL, ANTLAŞMADAKİ KAZANIMLARIMIZA SAHİP ÇIKMAK OLMALIDIR.

Türkiye'nin iç dengelerinin her geçen gün değiştiği büyük başlıkların gündeme oturduğu bu dönemde, Türkiye'nin dış politikada etkin yeni bir formülün nasıl olacağı ve şekilleneceği de bellidir. Lozan ile birlikte elde edilmiş "kendi gücüne dayanma” temel bir dayanak olmalıdır. Türkiye’yi yöneten hükümetler Lozan’ı tartışan, tartışmaya açan değil, Lozan’a sahip çıkan, geliştiren güce sahip olmaları gerektiğini unutmamalıdırlar.

Lozan’ın özümseyerek yaşatarak kutlanması, Türkiye Cumhuriyeti’ni Osmanlı gibi “hastalıklı” ve “ikinci sınıf” bir devlet konumuna düşürüp parçalamayı hayal eden Lord Curzon artıklarına, Türk ulusunun vereceği güçlü bir “hadi canım sende”çıkışı olacaktır.

 

Lozan Anlaşması’nın Gizli Maddelerinin Olduğu ve 2023 Yılında Sona Ereceği İddiası Doğru Değil

 

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın gizli maddelerinin olduğu, Antlaşmanın 100. yılında, yani 2023’te, süresinin dolacağı ve geçerliliğini yitireceği iddiasının doğruluk payı bulunmamaktadır. 

Komplo teorileri ile tarih yazmaya meraklı kimi saf, kimi de Türkiye Cumhuriyeti devletine ve kurucu kadrosuna karşı ard niyetli bir kesim özellikle son zamanlarda Lozan konusunda kafa karışıklığı yaratma gayreti içindedir. Lozan Anlaşmasının geçerlilik süresi ne kadar? Lozan Antlaşması ne zaman bitecek? Lozan Antlaşması 2023’te mi bitiyor? Lozan Anlaşması bitince ne olacak? Lozan Anlaşmasının gizli maddeleri mi var?Gibi sorularla yakın dönem Türkiye tarihi ve Lozan Barış Antlaşması sulandırılmaya M. Kemal Atatürk ve Türk Devrimi kadrosu itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu itibarsızlaştırma girişimlerinin Türk Devrimi karşıtı unsurlar eliyle ve emperyalizmin işbirlikçisi yazar, akademisyen, medya desteğiyle toplumun geniş kesimlerine propaganda amaçlı sunulması da ayrıca sorgulanması gereken bir durumdur. Kimi zaman Devletin en üst katındanLozan Barış Antlaşması için;“Birileri bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştılar. Şöyle bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’la verdik” gibi talihsiz söylemlere tanık olmaktayız. Siyasetin çirkin yüzü Lozan’ı bile polemik yapmaktan, kara propaganda aracı yapmaktan geri kalmamaktadır. Burada sözü edilen “birileri” ile Ebedi Başkomutanımız, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve Lozan görüşmelerindeki baş delegemiz İsmet İNÖNÜ’nün kastedilmesi saygısızlıktan, nankörlükten öte nasıl tanımlanabilir.Dünyanın hiçbir yerinde bir ülkenin bağımsızlığını tescil eden, saptayan, kabul eden bir uluslararası anlaşmaya o ülkenin cumhurbaşkanı, yöneticileri bilimden uzak bir yaklaşımla sadece ideolojik gerekçelerle bu kadar saldıramaz. Bunu kabul edemeyiz.  Lozan Antlaşması aşağılanmaya çalışılıyor. Bu olay, sadece tarih ve uluslararası ilişkiler cehaletiyle açıklanamaz. Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluşuna olan inancın zedelenmesi amacı ortadadır.

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın 100. yılında, yani 2023 yılında süresinin dolacağı ve geçerliliğini yitireceği hurafesi kimi kesimlerce dillendirilmekte. Özellikle “Lozan zafer değil, hezimettir” söylemleri ile birlikte İsmet İnönü’ye yüklenen kesimce sahiplenen bu hurafeye göre gizli maddeler Türkiye’nin yeraltı kaynaklarının çıkarılmamasına dair bir hükmü içermekte olup, 2023’ten sonra petrol çıkarabilmemiz mümkün olacaktır. Halbuki, Lozan Antlaşması’nın metni ve diplomatik usuller, Lozan’ın bir “son kullanım tarihi”nin olamayacağını işaret ediyor. Lozan Anlaşması’nın İngilizce metninin ve Türkçe tercümesinin incelenmesinden de görülebileceği üzere, son geçerlilik süresi gibi bir hüküm bulunmamaktadır Lozan Barış Antlaşması’nın son maddesi, “İmzalanan ve onaylanan belgelerin aslı Fransa Cumhuriyeti Hükümeti’nin arşivinde saklanacak ve onaylı birer örneği taraflara verilecektir” ifadesi yer almaktadır. Onaylı birer örneği anlaşmaya taraf ülkelerde olan bir anlaşmada daha sonra açıklanacak gizli maddeler bulunmasının beklenmesi abesle iştigaldir.

Paris’teki bir askeri müzede 2018 yılında açılan “A l’est la guerre sans fin 1918-1923” adlı özel bir sergide Lozan Antlaşmasının imzalı mühürlü resmi anlaşma metni ilk kez arşivden çıkarılarak kamuoyuyla paylaşılmıştı. Tahmin edilebileceği üzere, antlaşmanın orijinal versiyonunda 100. yıl dönümünde ortaya çıkacak gizli bölüm mevcut değil. Olması da mümkün değil.

Öyle ki Konferans 24.07.1923 günü Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanması ile sona ermiştir.  Fransa, konferansın baştan sona bütün görüşmelerini içeren tutanaklarını 8 cilt olarak ve kesinti öncesi dönem görüşmelerini içeren 1. cildin kapağına gizli (secret) ibaresi koyarak yayımlamıştır. Lozan Barış Konferansı'nın Fransa'da 8 cilt olarak yayımlanan tutanakları, ülkemizde de Türkçe'ye çevrilerek 1924'te yayımlandı Böylelikle içtüzük gereği Konferans süresince gizli tutulan görüşmelerde kimlerin neler konuştuğu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nce Türk kamuoyunun bilgisine sunulmuş oldu. Aradan yıllar geçecek, Lozan karşıtları, Lozan Barış Andlaşmasının gizli maddelerinin bulunduğu iddiasıyla propaganda yürütmeye başlayacak; 1965'te Kadir Mısıroğlu'nun "Lozan Zafer mi Hezimet mi?" kitabı yayınlanacak; andlaşmanın gizli maddeleri bulunduğu ileri sürülecek; ardından "Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım" adlı kitap, 1967'de Lozan Barış Andlaşması karşıtlarınca propaganda aracı olarak basılıp yayılmıştır. Bu saçma iddialar Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Devletler Hukuku Profesörü Seha L. Meray tarafından Konferans tutanakları yeni yazıyla günümüz Türkçesine çevrilecek 1969'da 8 cilt olarak yayımlandığında tüm gerçekler gün yüzüne çıkmıştır. Anlaşıldı ki Lozan 100 yıllık süresi olan bir antlaşma değildi. Ve gizli maddeleri de bulunmuyordu. Seha L. Meray'ın bu çevirisi, Fransa'nın 1. cilt kapağında gizli (secret) ibaresiyle yayımladığı tutanakların birebir Türkçesidir Sonuç olarak: Lozan Barış Konferansı'nın gizli kalmış tutanağı ve Lozan Barış Andlaşması'nın gizli maddesi yoktur

 

 

 

 

           İmza altına aldığımız “gizli hükümlere sahip çok taraflı / milletler arası anlaşma” örneği de vaki değildir. Diplomasi de “gizli anlaşmalar” yapıldığı vakidir. Ancak, kamuoyu tarafından bilinen bir anlaşmaya “gizli maddeler” eklendiği ve bunların açıklanmadığı görülmüş şey değildir.

Ayrıca bazı kesimler, gizli maddelerin sadece anlaşmayı imzalayan kişiler tarafından bilindiği gibi saçma ithamlarda bulunmaktadır. Anlaşmayı ülkeleri adına imzalayan temsilcilerin öteki dünyaya göçmeleri ile birlikte bu iddialar da tabiri caizse buharlaşmıştır. En önemlisi, not etmek gerekir ki, “barış antlaşmalarının geçerlilik süresi bir sonraki savaşa kadardır“.

Kaldı ki, Lozan Barış Konferansı’nda ele alınan hususları ve tartışmaları ortaya koyan tutanaklar, kamuoyuna açık bulunmaktadır. Söz konusu tutanaklar Lozan Barış Antlaşması’nın ardından 1924 yılında tam metin olarak yayımlanmıştır. Lozan Antlaşması’nın yanı sıra Lozan’daki ana ve tali komisyonların zabıtname ve raporları, tutanaklar kamuya açık kaynaklarda yer almaktadır (Örneğin, “Lozan sulh muahedenamesi : mukavelat ve senedat-ı saire, 24 Temmuz 1339-1923” ve “Şark-ı karîb umûru hakkında Lozan Konferansı, 1922-1923 konferansda tezekkür olunan senedât mecmuası” gibi kaynaklar  Bu tutanaklar incelendiğinde, “gizli maddelerin” varlığını işaret edecek herhangi bir atıf ya da söyleme rastlanılamamaktadır.

Yani, Lozan Anlaşmasının tam metnini de inceleyince, gizli maddelerinin olduğu hurafesinin saçmalığını da düşününce, Lozan Anlaşmasının 2023’te sona ereceği iddiasının asılsız olduğu sonucuna ulaşıyoruz.

Tüm bu gerçeklere rağmen, günümüz Türkiyesinin en popüler şehir efsanesi olan Lozan Antlaşmasının gizli maddelerinin açıklanacağı ve süresinin 2023 yılında dolacağını iddia etmeyi sürdürenler elbette var. Sanırım kendilerini ancak 2023 yılı sonunda ikna etmeyi başarabileceğiz. Gerçi, o tarihte de Lozan’la ilgili başka bir kurgu senaryonun peşine takılmaları da olası görünüyor.

 

Sonuç

 

Lozan Konferansı ve Barış Antlaşması, emperyalist kuvvetler koalisyonuna karşı XX. yüzyılda ilk Millî Kurtuluş Savaşını başlatan ve bunu başarı ile sonuçlandıran bir milletin varolma kavgasını, savaş meydanlarından barış masalarına götürebilmek gücünü ve ehliyetini temsil etmektedir. Ayrıca, bu antlaşma hayalperest, kendi şahsî hırslarını ve çıkarlarını tatmin etmek uğruna milletlerini başka milletlerin topraklarına ve varlıklarına saldırtmak ve bu yolda emperyalist güçlerle hiç çekinmeden ortaklık yapmak hatasını benimseyen yöneticilerin, medenî âlem karşısında düştükleri ağır sonuçları belgelendirmektedir.

Lozan Barışıyla yeni Türk devletinin varlığı ve bağımsızlığı tüm dünya tarafından kabul edilmiştir. 24 Temmuz 1923'te imzalanan antlaşmayla, 28 Temmuz 1914'te başlayan Birinci Dünya Savaşı resmen ve fiilen sona ermiştir. Bu arada Sevr Antlaşması da tarihe gömülmüştür. Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan diğer anlaşmaların, çok kısa sürelerde geçersiz hale gelmeleri ve hatta ciddi siyasal gerilimlere yol açmaları, buna karşılık Lozan'ın halen geçerli olması ve barışın güvencesi olması, bu antlaşmanın ne denli gerçekçi olduğunu da göstermektedir. Lozan Barış Antlaşması daha önceki yıllarda imzalanan barış antlaşmaları dikkate alındığında Türk diplomasi tarihi açısında büyük bir başarıdır. Antlaşmayla Misak-ı Milli büyük ölçüde gerçekleştirilmiş ve tam bağımsızlık elde edilmiştir. Türkiye, eşit olarak sürdürdüğü diplomasi sayesinde isteklerini büyük ölçüde gerçekleştirmekle kalmamış, aynı zamanda sonraki yıllar için ciddi bir diplomatik saygınlık elde etmiş, ağırlık oluşturmuştur. Bu durum, Osmanlı Devleti'nin son yüzyılına damgasını vuran "ezik diplomasi" geleneğinin sona ermesi ve Batı ile her konuda eşit ilişkiler döneminin başlaması anlamı taşımaktaydı. Bununla birlikte bazı konularda başarı sağlanamamıştır. Musul'un Türkiye'nin sınırlan dışında kalması, Boğazların tümüyle egemenlik altına alınamaması, Hatay sorununun çözümlenememesi, Lozan'da istenilen sonucun elde edilemediği temel konulardır. Sonraki yıllarda Musul Sorunu Türkiye'nin aleyhine, Boğazlar ve Hatay sorunları lehine çözüme kavuşturulmuştur.

 Onun için Lozan, istiklâldir. Lozan’ı incelerken üzerinde dikkatle durulacak bir başka nokta, onun Birinci Dünya Savaşı sonrasının üstelik bugünkü kadar “tazeliğini koruyabilen” tek gerçek barış antlaşması olmasıdır.  Hatırlanacağı gibi, Birinci Dünya Savaşına son veren antlaşmaları, savaşın galipleri tarafından hazırlanmış ve mağlup devletlere zorla dikte ettirilmiştir. Oysaki Lozan Antlaşması, devletlerin eşitliği prensibine saygı esasına göre hazırlanmış, karşılıklı anlaşma ve uzlaşma yolu ile barışa varılmıştır. İşte, bu özelliğinden dolayı değil midir ki, Birinci Dünya Savaşı’ndan kalan antlaşmalar arasında sadece Lozan Antlaşması ayaktadır

Lozan, giriş kapısında “Türkiye Cumhuriyeti” yazan binamızın bir anlamda temelidir. Lozan, önsözünde “Milli Mücadele” yazan bir kitabın ise giriş bölümünü oluşturur. Lozan, Lozan’la başlayan ve bugün 98.yılını doldurmuş bir hayatı, daha uzun ve daha başarılı bir hayat yapmak için sağlam bir temel oluşturmayı ve bize ilham vermeyi sürdürmektedir.

Bugün Lozan’a karşı olmak, Cumhuriyet’e karşı olmaktır. Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı olmaktır. Bu kadar açık ve nettir. Bugün bağımsız bir ülke olarak yaşayabiliyorsak, 98 yıldır barış içindeysek –ki tarihimizde bu kadar uzun barış dönemi yoktur- bunu Lozan’a borçluyuz. Cumhuriyet’in kurucu değerlerine sahip çıkmak, var oluşumuza sahip çıkmaktır.

98 yıl önce; Türk Ulusuna Bağımsız, başı dik ve onurlu bir  devlet armağan eden Cumhuriyetimizin kurucusu başta  Gazi  Mustafa  Kemal ATATÜRK olmak üzereAziz Şehitlerimizi, Kahraman Gazilerimizi Lozan Barış Antlaşmasının mimarları olan İsmet İnönü ve arkadaşlarını minnetleanıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.

 

KAYNAKÇA

ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk (1919-1927), Yay. Haz. Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2003.

BİLSEL, Mehmet Cemil, Lozan, Cilt I-II, Sosyal Yay., İstanbul 1933.

İNÖNÜ, İsmet, İstiklal Savaşı ve Lozan, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 1993.

KARACAN, Ali Naci, Lozan, Bilgi Yayınevi, Ankara 1993.

MERAY, L. Seha, Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar-Belgeler, 8 Cilt, Yapı Kredi Bank. Yay. İstanbul 2001.

SONYEL, Selâhi Ramadan, Lozan’da Türk Diplomasisi (3 Eylül 1922-Ağustos 1923), Ankara 1974.

TURAN, Şerafettin, “Lozan Barış Antlaşması”, TDV İslam Ansiklopedisi

Türkiye Dış Politikasında 50 Yıl Lozan (1922-1923), T.C. Dışişleri Bak Yay., Ankara 1973.

 

 


01.08.2021 17:37:08