YEREL BASININ GÖZÜNDEN 1950’Lİ YILLARIN İZMİR’İNDE TRAFİK İŞLERİ
Dr. Öğr. Üyesi Hülya Gölgesiz GEDİKLER
1950’li yılların başlarında İzmir’in kent nüfusu ortalama olarak 250 bin dolaylarındadır. Kent içi yerleşim İzmir Körfezi’ni çevreleyecek şekilde batıdan başlayarak İnciraltı, Güzelyalı, Karantina sırtları, Eşrefpaşa çevresi, Tepecik, Halkapınar, Bayraklı ve Karşıyaka’ya uzanmaktadır. Ayrıca Konak’tan başlayarak, Anafartalar, Gaziler Caddesi, Sinekli (Yeşildere), Hacıali Caddesi (Ballıkuyu) ve Damlacık semtleri arasında kalan eğimli arazi üzerinde kurulmuş olan eski yerleşim yerleri bulunmaktadır. Kent içi yerleşimin sınırları batıda Üçkuyular’dan doğuda Mersinli’ye, Aydın yönünde Yağhaneler’e uzanmaktadır. Karşıyaka yönündeki yerleşimin sınırı ise Bostanlı’dır. 1950 yılında sınırları belirtilen körfez çevresindeki alanın üçte birinden daha az kısmında yerleşim bulunurken geri kalan kısmı bağ, bahçe, bostan ağaçlık, çoğunlukla da taşlık ve tepeliktir. [1] 1950’li yılların sonlarına doğru yerleşim alanları arasındaki seyrek kısımlar, göçler ve hızlı nüfus artışının etkisiyle dolmaya başlamış, nüfus 1960 yılına gelindiğinde 350 binin üstüne çıkmıştır. Kent nüfusunun artması çeşitli sorunları beraberinde getirmiştir. Bunlardan biri de kent içi trafiğinin düzenlenmesi sorunudur. Ulusal düzeyde trafik düzenlemelerinin ancak başladığı bu dönemde Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir, trafik konusunda pek çok düzenlemeyle 1950’li yıllarda tanışmış ve İzmir halkının yeni uygulamalara ilişkin tepkileri dönemin yerel basınında sıklıkla gündeme gelmiştir.
1950’li yılların başlarında İzmir’in dışarıyla bağlantısını sağlayan ana yolları, Eşrefpaşa -Karabağlar -Torbalı yolu; Güzelbahçe -İnciraltı -Çeşme yolu; Alsancak -Halkapınar -Çınarlı yolu ve son olarak da Tepecik’ten Çamdibi’ne ve oradan da Kemalpaşa’ya uzanan yoldur. Bu yolların en işleği olan Eşrefpaşa’dan günlük ortalama 1400 taşıt geçmektedir. Taşıt yoğunluğunda ikinci sırayı alan Alsancak yolundan ortalama olarak bir günde geçen taşıt sayısı 900’dür. Tepecik yolundan 700, Güzelyalı- Çeşme yolundan ise günde ortalama 600 taşıt geçmekte, yaz aylarında Eşrefpaşa ve Güzelyalı ana yollarındaki taşıt yoğunluğu artış göstermektedir. [2] Muhtemelen bu veriler şehirler arası ulaşımla ilgilidir. 1953 yılında basına yansıyan farklı bir kaynakta ise Konak yönünden gelip, Bölge Ticaret Müdürlüğü binası önünden geçerek Tepecik’e ya da İkinci Kordon yoluyla Alsancak’a giden ve yine aynı yönden gelen taşıtların sayısının saatte ortalama olarak 1000’e ulaştığı belirtilmektedir. [3]
17. yüzyıldan itibaren işlek bir limana sahip olan İzmir’in yüzyıllarca iç kesimlerle liman arasında uzanan bir ulaşım ağı olduğu bilinmektedir. 1950’lerin sonlarına kadar liman olarak Pasaport kullanılmıştır. Bu yıllarda şehirler arası otobüs terminali Tepecik’te yer almakta ve santral garaj olarak adlandırılmaktadır. Demiryolu bağlantısı ise yine kent merkezinde olan Basmane Garı’ndan sağlanmaktadır. Özel otomobiller, ticari taksiler, otobüsler, yük araçlarının yanı sıra o yıllarda at arabaları ve traktörlerin de kent için trafiğine dahil olduğu düşünüldüğünde, dönemin koşulları ve olanaklarına göre oldukça işlek bir kent içi trafiğinin olduğunu söylemek mümkündür. Dönemin Trafik Zabıta Müdürü Nazmi Edgü’nün basına yapmış olduğu aşağıdaki açıklama, kentin ana yolları arasında akan trafik ve taşıt çeşitliliğinin gözümüzde canlanmasına yardımcı olacaktır: [4]
“İzmir Belediyesine 683 kamyon, 524 taksi, 987 hususi, 94 halk otobüsü kayıtlıdır ve 1083 ehliyetli şoför iş başındadır. 243 motosiklet, 203 kamyonet, 97 cip gibi motorlu vasıtalardan gayri 3101 bisiklet, 624 tek yük arabası, 269 çift yük arabası, 168 fayton, 400 el arabası mevcuttur… askeriye ve taşradan gelen kamyon, otobüs olmak üzere İzmir şehrine mevcuttan gayri günde iki bin vasıta girmektedir. 1930’da 154 kamyonun girdiği santral garaja bugün en az günde 500’den fazla vasıta girmektedir.”
Türkiye’de karayolları trafiği ile ilgili yasal düzenleme için hazırlıklar 1930’lu yıllarda başlamış, 1951 yılında Bakanlar Kurulu tarafından TBMM’ye gönderilmiş ve 11 Mayıs 1953 tarihinde kabul edilmiştir. Trafiği düzenleyen hükümler içeren ve trafik kolluğunun kurulmasını gerektiren 6085 sayılı Karayolları Trafik Kanununun Türkiye’nin hangi şehrinde ne zaman uygulamaya geçeceğinin ise Bakanlar Kurulu tarafından kararlaştırması öngörülmüştür. Bundan dolayı ülkenin tamamında uygulanması zamana yayılmış ve bu süreç ancak 1958 yılında tamamlanmıştır. [5] Dolayısıyla İzmir’de 1950’li yılların ilk yarısında trafik işleri belediyenin sorumluluğundadır. Kent trafiğinin düzenlenmesinden belediyenin yetiştirdiği trafik zabıtaları ya da o zamanın deyimiyle trafik subayları sorumludur. Belediye trafik görevlileri Gaziemir Ulaştırma Okulu’nda belirli bir eğitim aldıktan sonra belediye kadrosunda bu göreve alınmaktaydı. Gündüz ve gece ekipleri olmak üzere iki vardiya halinde çalışan belediye trafik görevlileri gece saat 02.00’dan sonra görevlerini emniyet müdürlüğü personeline devretmekteydiler. Dönemin köşe yazarı Naciye Çağlayan’ın verdiği bilgilere göre 1953 yılında İnciraltı’ndan Bostanlı’ya kadar uzanan kentte, toplamda 150 trafik memuru görev yapmakta ve personel sayısı kent trafiğinin sağlıklı bir şekilde kontrolü için yetersiz kalmaktadır. [6] İzmir’de 6085 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi aşamalı bir biçimde olmuştur. İlk olarak 1954 yılında trafik işleri emniyet müdürlüğü polislerine devredilmiş ancak yasanın henüz yürürlüğe girmemiş olması nedeniyle trafik cezaları bir süre daha belediye tarafından tahsis edilmiştir. [7] Bakanlar Kurulu kararı doğrultusunda 6085 sayılı yasa 13 Ağustos 1955 yılından itibaren İzmir’de yürürlüğe girmiştir. Böylece trafik işleri tamamıyla emniyet müdürlüğüne devredilmiştir. [8] Trafik işlerinin emniyet müdürlüğüne devredilmesinden sonra İzmir İl Trafik Müdürlüğü, daha önceden belediye tarafından verilmiş olan sürücü belgelerini değiştirmeye başlamış ve mevcut taşıtları yeniden kayıt altına almıştır. Bu işlemler için vatandaşların bizzat başvurması istenmiştir. Bu dönemde bisikletler için de sürücü belgesi alma zorunluluğu bulunmaktadır. Yavuz İsmet Anıl, köşe yazısında Torbalı’da yaşayan bir arkadaşının kayıt işlemleri için bisikletiyle İzmir’e gelmek zorunda kaldığından ve epeyce güçlük yaşadığından söz etmiştir. [9]
1950’li yıllarda Varyant Yolu’nun çıkış noktası, Gümrük, Basmane ve Alsancak trafiğin en yoğun olduğu yerlerdir. Cadde ve bulvarlarının çoğunun dar olması, bazı yolların bozuk olması özellikle de alışveriş ve oturma mekanlarının bulunduğu Kemeraltı, Hisarönü, Mezarlıkbaşı, Taşçılar, İkiçeşmelik ve Tilkilik gibi semtlerde taşıt ve yaya trafiğinin iç içe geçmesinden kaynaklı düzensizlik, trafik tıkanıklığına ve zaman zaman da kazalara yol açmıştır. Günümüzde taşıt trafiğine kapalı olan Anafartalar Caddesi o yıllarda insan ve taşıt trafiğinin birlikte akması ve çok işlek olması nedeniyle kentin en sorunlu yollarından biri durumundadır. Trafik subaylarının kentte trafik yoğunluğunun olduğu yerlere yönelik çalışmalar yaptıkları ve saatte 750’den fazla taşıtın geçtiği yerlerde trafik noktalarının kurulmasını planladıkları anlaşılmaktadır. [10] Trafik görevlilerinin yerleştirildiği trafik noktaları uygulamasına 1950’li yıllardan önce başlanmış olduğu bilinmektedir.
Resim 1. Konak’ta Bir İşaret Memuru, Kaynak: Demokrat İzmir 26 4 1950
Trafik noktalarında bekleyen ve işaret memuru olarak adlandırılan görevliler, kendilerine hareket etme olanağı vermeyen varile benzeyen bir nesnenin içinde sabit kalarak trafiği yönetmekteydiler. Gerçekte dünyanın pek çok ülkesinde rastlanan bu uygulamaya (Resim 1, Resim 2) yönelik çeşitli eleştiriler yöneltildiği görülmektedir. İşaret memuru olarak adlandırılan trafik görevlilerinin güneşten ve yağmurdan etkilendiklerine ve hatta zaman zaman bayıldıklarına ilişkin haberlere rastlanmaktadır. Bu uygulamayı, eski belediye başkanlarından birinin Avrupa gezisinde görüp İzmir’de de başlattığını belirten Memduh Say, uygulamayı yadırgamakta ve trafik görevlilerinin gün içindeki çalışmalarına ilişkin gözlemlerini köşesinde şu ifadelerle açıklamaktadır: [11]
“Benim şahsen anladığıma göre bu icat bir taraftan herhangi bir memurun bir nevi ceza görmesini, yağmur ve soğukta ıslanarak üşümesini, diğer yandan memurun belediye ve sıhhiye talimatnameleri hilafına olarak tükürmek ihtiyacını oracıkta tehvin etmesini ve günün muhtelif saatlerinde, bilhassa sabahleyin seyyar arkadaşlarıyla vaki miktarda ahbaplık etmesini temin eden bir şeydir. Görülen iş ise yalnız motorlu vasıtalara birer el işareti yapmaktır. Fakat bu işaret zamana ve memurun manevi durumuna göre tebeddül eder. Ya hiç verilmez, zira memur meşguldür. Ya motorlu vasıtalar bu işareti beklemeden geçer veyahut memur (bu hareketin zait lüzumsuz addettiğinden) alelusul baştan savma yarım bir el sallamasıyla iktifa eder. Karşıdan gelen var mı, yok mu; yayalar var mı? Atlı vasıta geliyor mu? Yol kapalı veya açık mı? Dikkat etmeden, ehemmiyet vermeden işareti verir.”
İzmirlilerin Trafik Işıklarıyla Tanışması
Resim 2. 1953’te Stockholm’de Bir Trafik Noktası