II. DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA İZMİR’DE GÜNDELİK YAŞAM
Dr. Müslime Güneş
Adnan Menderes Üniversitesi
Eğtim Fakültesi İlköğretim
Sosyal Bilimler
Anabilim dalı - AYDIN
Dünya XX. yy da iki büyük savaş yaşadı. İlk savaşla birlikte artık savaşlar ordular arasındaki çarpışma şeklindeki olaylar olmaktan çıkıp, cephe gerisine de yansıyarak kentler ve siviller üzerinde son derece büyük yıkımlara yol açtı. I. Dünya Savaşı’na gelindiğinde savaşı barıştan, askeri-sivilden ayıran kırılgan çizgiler iyice silikleşmiş, II. Dünya Savaşı ise bu çizgileri tamamen ortadan kaldırmıştı.
II. Büyük Savaş, birincisine oranla daha büyük bir yıkıma neden oldu. Pek çok kent yakılıp yıkılırken, milyonlarca insan yaşamını yitirdi, sakat kaldı. Tüm dünyadaki siyasi, sosyal ve ekonomik süreci derinden etkileyen II. Dünya Savaşı, yalnızca savaşa giren ülkeleri değil savaşa katılmamış Türkiye gibi ülkelerde de tüm dengeleri alt üst etti.
Günümüzde, ülkelerin savaştaki rollerini siyasi, diplomatik, askeri ve ekonomik yönleriyle irdeleyen araştırmaların yanı sıra; sıradan insanlar, işçi sınıfı, küçük esnaf, küçük köylülük, fakir kesimler, kadınlar, çocuklar üzerindeki etkilerine dair çalışmalar da giderek araştırmacıların ilgisini çekmektedir.
Savaş bir ülke ve halkı için olan üstü bir durum anlamına gelmektedir. II. Dünya Savaşı'na girmiş olan ülkelerin yanında savaşa katılmamış ülkeler de siyasi, askeri, ekonomik tercihler ister istemez bu yeni koşullardan etkilenmiştir. Türkiye, olası bir tehlike karşısında vatan savunmasını sağlamak üzere bütün kaynaklarını seferber ederek ordusundaki asker sayısını artırmıştır. Üretimin düşmesi ve artan talepler karşısında fiyatların yükselmesi anlamına gelen bu durum karşısında; halkın gündelik yaşamında yeniden birtakım düzenlemeler yapılması zorunlu hale geldi. Böylece devlet güdümlü, planlı bir savaş ekonomisi için sanayi, tarım ve beslenme işlerini, insan gücü seferberliğini, ticaret ve fiyat politikasını, maliyeyi, ulaştırmayı, milli ekonomi ile milli savunmayı bir arada işleyecek ve örgütleyecekti.Şevket Süreyya Aydemir Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı patladığı zaman bu görüş, anlayış ve örgütlenmeden tamamen yoksun , bu savaşa her hali ve cephesi ile yetersiz ve hazırlıksız olduğunu belirtmektedir.
II. Dünya Savaşı yıllarında İzmir 200.000 nüfusuyla Türkiye’nin üç ana kentinden biri sayılmasına karşın, varoşlara yayılmamış bir tenhalık içindeydi.Savaş, Türkiye’de hükümet politikalarının sertleşmesine neden olurken; savaş döneminde çıkarılan kanunlar olağanüstü koşulların etkisiyle iktisadi ve sosyal yaşamı, gündelik hayatı olumsuz etkilemiştir. Bu etkiler, nüfusun yoğun olduğu kentlerde daha ağır yaşandı.İzmir, Türkiye’nin 3. büyük kenti olmasının yanı sıra, çevredeki yerleşim birimleri için büyük bir hinterlandın merkezi olarak, ekonomik potansiyeli ve doğal limanıyla dışa açılan bir kapı olma işlevine de sahipti. Ancak savaş, kentin bu alandaki etkinliğini önemli ölçüde sekteye uğrattı.
Savaş yıllarında tüm olumsuzluklara rağmen İzmir, kısmen de olsa bir çekim merkezi olma özelliğini devam ettirdi.Kent nüfusunun kısmi artış göstermesinde etkili olan bir faktör savaş nedeniyle pek çok mültecimin İzmir’e sığınmasıdır. Savaşın Türkiye’nin etrafını sardığı dönemde çevre adalardan ve Yunanistan’dan kaçarak kafileler halinde, sandallar, motorlar ve teknelerle gelen pek çok mülteci İzmir’e sığınmıştır. Savaş koşullarının etkisiyle değişen yaşam koşulları İzmir’e bağlı kasaba ve köylerden kentlere göçlere neden olurken bir de buna mülteci akını eklenince şehirde yaşam daha da zorlaşmıştır. Çünkü savaş ekonomisi uygulamalarının bir parçası olan ekmeklerin karne ile dağıtımı nedeniyle, belirlenen nüfusun üzerinde karne dağıtımı söz konusu olduğundan, bu durum tüm savaş yılları boyunca sıkıntılar yaratmış ve sorunlar yerel basının gündeminden hiç eksik olmamıştır.
Savaşın başladığı yıllarda Balkanlar’ın da savaş alanı haline gelmesiyle birlikte yine İzmir’e yoğun bir göçmen akını olmuştur. İzmir Valiliği ve Sağlık İçtimai Muavenet Vekâleti’nin işbirliği ile bu aileler İzmir’in çeşitli köylerine yerleştirilmiştir. İzmir’e yapılan göçlerin büyük çoğunluğunu da Balkanların savaş alanı haline gelmesinden dolayı Bulgaristan’dan gelenler oluşturmuştur.
SAVAŞ EKONOMİSİ UYGULAMALARI VE İZMİR’DE GÜNDELİK HAYAT
Bu dönemde temel sorun halkın ve ordunun ihtiyaçlarını karşılamak, karaborsa ortamını ortadan kaldırmak olmuştur. Bu sorunları çözmeye çalışan devletler zorlayıcı, kısıtlayıcı yasalar çıkarmışlar, piyasayı sıkı bir biçimde denetleme yoluna gitmişlerdir. Ekonomik dengelerin bozulması karşısında bu dengeyi yeniden kurmak amacıyla yeni kaynaklar bulma yoluna giden hükümet 19 Şubat 1940 tarihinde Milli Korunma Kanunu’nu çıkarmıştır.
Sanayileşme alanındaki çalışmalar doğal olarak savaşın zorunlu kıldığı alanlara yönelmiştir. Azalan üretimin ve ithalat darlıklarının yarattığı kıtlık ve enflasyonun geniş halk yığınlarını ezmesini önlemek amacıyla Fiyat Murakabe Komisyonları kurulmuştur. Bütün denetimlere rağmen ihtikâr olayları engellenememiştir. Öyle ki dönemin İzmir basınında “İhtikâr yapanlar hakkında ölüm cezasının dahi fazla sayılamayacağı, dile getirilmiştir.[1]
İZMİR’DE İAŞE SORUNU
Gündelik yaşamda gerek birinci savaşta gerekse ikinci büyük savaşta ordunun ve kentlerin iaşesi, savaş dönemindeki meseleler içinde en ön sırada yer almıştır. Savaş yıllarında ordunun ve kentlerin iaşesini sağlamak amacıyla, İaşe Müsteşarlığına bağlı olarak İaşe İş Birliği Heyeti ve İaşe Umum Müdürlüğü oluşturulmuştur. İzmir İaşe Müdürlüğü 1941 yılında kurulmuştur. Savaş yılları boyunca teşkilatların çalışmaları istenilen düzeyde olmamış, kentlerin gıda, yiyecek ve yakacak sıkıntısına tam olarak çözüm getirilememiş, aşırı fiyat artışları, enflasyonun bütün yükü dar gelirlilerin omuzlarına yüklenmiştir. Halkın temel ihtiyaçlarının karşılanıp adaletli olarak dağıtımını sağlayabilmek amacıyla 1942 yılında Halk Dağıtma Birlikleri kurulmuştur. Ekmek dâhil tüm ihtiyaç maddeleri birlikler kanalıyla dağıtılmıştır. Ekmeğin karneye bağlanması ve dağıtımı da savaş yıllarının İzmir’in de olduğu gibi, tüm ülkede de karşılaşılan sorunların en başında yer almıştır. Öte yandan İzmirliler ekmeğin bazen kumlu, bazen tozlu çıkmasının yanı sıra piyasada buğdayın azalmasıyla birlikte ekmeğe %30 arpa,%20 çavdar karıştırılmasına da alışıktı.Ancak en azından savaşın yarattığı zor koşullarda bazı Avrupa ülkelerinde görülen açlıktan ölümlere rastlanmamıştır.
Karne uygulamaları sadece şehir ve kasabalarda yapılmıştır. Karne uygulamalarının başlamasından sonra piyasada fazlaca sahte ekmek karneleri görülmeye başlanmıştır. Ayrıca eksik gramajla ekmek satan fırınlar sürekli denetime tabii tutulmuş, bazı açıkgöz vatandaşların bu konuda işledikleri suçların şiddetle cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Ne yazık ki bu cezalar caydırıcı olmamıştır. Milli Korunma Mahkemeleri bu tür olaylarla ilgilenmiştir. Savaş yılları boyunca ihtikâr ve karaborsacığın yanında, gündelik yaşamda her an karşılaşılan ticari usulsüzlükler, suiistimaller Milli Korunma Mahkemelerinde sonuca bağlanmıştır. Savaş yılları boyunca İzmir’de de etkin bir şekilde faaliyet gösteren Milli Korunma Mahkemelerine yansıyan olaylara bakılacak olursa; benzer suçların sayısındaki belirgin artış dikkati çekmektedir.
İzmir Valiliği ve Belediyesi bu sorunlara çözüm getirebilmek ve halk sağlığının korunması için çeşitli tedbirler alsa da, savaş yılları boyunca bu tür sorunlar yerel ve ulusal basının gündeminden hiç eksik olmamıştır. Tüm denetlemelere karşın ekmeğin ne dağıtımında, ne de kalitesinde istenilen başarıya ulaşılamamıştır.
HAYAT PAHALILIĞI
Savaş yılları boyunca yalnızca temel ihtiyaç maddelerindeki kıtlıklar değil, aşırı fiyat artışları da özellikle dar gelirli ve yoksul halkın oldukça mağdur olmasına yol açmıştır. Aşırı fiyat artışlarından zarar gören guruplar genelde işçiler, sivil ve askeri bürokratlar, tarımdaki küçük üreticiler ve köylülerdi. İşçilerin yaşam düzeylerinde büyük düşüşler olduğu kesindir. Bir kaynağa göre imalat sanayisinde gerçek ücretler 1939 ile 1943 arasında %40 oranında azaldı. Kamu görevlilerinin reel gelirlerinde önemli kayıplar görüldü. Kamu kesiminden emekli, dul ve yetim maaşı alanların gerçek gelirlerinde de bunlar açısından dehşet verici azalmalar oldu. Emeklilere yapılan kişi başına ortalama ödeminin 1938 fiyatlarıyla gerçek değeri 1938’de 1.420 TL’den, 1945’de 274 TL’ye indi. 1950’de sadece 389TL’de kaldı.
Beş kişilik bir ailenin geçim masrafları(İzmir)
|
1939 |
1943 |
Giyim |
17 |
60 |
Vergi |
1 |
30 |
Kira |
20 |
20 |
Aydınlatma-Isıtma |
2 |
17 |
Eğitim Giderleri |
0.50 |
5 |
Kaynak: Ticaret, II. Kanun 1944
Hayat pahalılığından en çok etkilenen kesimler arasında asker aileleri de bulunuyordu. Savaşın yaşam şartlarını giderek ağırlaştırması, silâhaltına alınan pek çok gencin ailelerine ekonomik yardımda bulunmasını engellemiştir. Savaşın başlarındaki belirsizlik nedeniyle, askere alınanlar savaş boyunca silâh altında tutulmuşlardır. Asker ailelerine yardım amacıyla çıkarılan kanun gereğince İzmir Belediyesi tarafından bir büro oluşturulmuş,1940’ta çalışmalarına başlayan büro; Parti Teşkilatı ve Yardımseverler Cemiyeti ile işbirliği yaparak, tüm savaş yılları boyunca yardımlarını sürdürmüştür.
Hayat pahalılığı ve enflasyonun yaratmış olduğu bu sonuçlardan en çok yararlananlar tacirler ve dış ticaretle uğraşanlar oldu. Vurgunculuğu önlemek amacıyla 1942’de İzmir’de İhtikârla Mücadele Büroları faaliyete geçti. Ancak tüm savaş yılları boyunca ihtikârın ve karaborsanın önüne bir türlü geçilemedi. Enflasyon tüm ülkede olduğu gibi İzmir’de de savaş zenginleri yarattı. Vurgunculuğun giderek yaygınlaşması karşısında, bu suçu işleyenlere karşı ölüm cezasının verilmesini isteyecek kadar ileri gidenler oldu.Sonuç olarak ticaretle uğraşanlar önemli servet birikimine sahip oldular. İki hükümette (Refik Saydam, Şükrü Saraçoğlu) aldıkları kararlarla karaborsayı, mal yokluğunu önleyemedi. Savaşın yarattığı olumsuzlukları ortadan kaldırmak amacıyla Milli Korunma Kanunu’ndan sonra, Varlık Vergisi Uygulamasına gidildi.
Savaş yıllarında İzmir’de yaşamış olan ve verginin uygulanmasından büyük zorluklar yaşamış olan kişilerle yapmış olduğumuz görüşmelerde de pek çoğu; “ bu verginin hiçbir temele dayanmadığını” ileri sürmüştür. Kanunun uygulanması konusunda Şevket Süreyya Aydemir’i ziyaret eden İstanbul milletvekili Avram Galanti ile İzmir Musevilerinin cismani başkanı olan Baba Gomel’in, “ siz koyunun postunu kırkacağınıza koyunun kendisini kesiyorsunuz” şeklindeki yakınmaları da “sermayenin zedelenmemesi düşüncesini içermektedir. Unutmamak gerekir ki, Türk dış ticaretine hâkim olan azınlıklar, milletlerarası bir ticari şebekenin Türkiye’deki ayaklarını temsil etmekteydi.Savaş sona erdikten sonra İstanbul ve İzmir’de yaşayan Musevilerin pek çoğu İsrail’e yerleşecektir.
SAVAŞIN YARATTIĞI TOPLUMSAL SORUNLAR
Devlet, savaş döneminde toplumsal dengeleri muhafaza etmek için çeşitli ekonomik ve sosyal tedbirler aldı. Bir yandan narh uygulaması, fiyat kontrolleri, ekmek karnesi gibi ekonomik müdahalelerle savaşın yarattığı sorunların ve darlığın önü alınmaya çalışılırken, bir yandan da sosyal politikalarla savaşın getirdiği toplumsal sorunları hafifletmeye, toplumsal dengeleri korumaya çalıştı. CHP hükümetleri, savaşın ağırlaştırdığı ve meydana getirdiği toplumsal problemleri hafifletmekte büyük sıkıntı ve engellerle karşılaştı. Sonuçta savaş yılları toplumun sıkıntılarının ve sorunlarının arttığı bir dönem oldu. Savaş yıllarının İzmir’inde gündelik hayatta İzmirlilerin en çok yakındıkları konular arasında salgın hastalıklarda görülen artışlar başta geliyordu. Bu yıllarda İzmir’de verem, tifüs, sıtma gibi hastalıklarda önemli artışlar gözlendi.İzmir’de hastanelerin ve yatak kapasitelerinin yetersiz olması,aşırı fiyat artışları ve buna bağlı olarak temizlik ve gıda maddelerinin fiyatlarının yükselmesi, beslenme yetersizliği, bir de karaborsacıların işi ilaç(kinin) sektörüne taşımaları sorunları giderek büyüttü. Bu dönemde aşırı fiyat artışları tedavi ücretlerine de yansımıştır. Öyle ki savaş süreci İzmir ve diğer illerimizde ilaç sıkıntısının korkunç boyutlara ulaştığı bir dönemdir.
Savaş yıllarında İzmirlilerin en çok yakındıkları hastalıkların başında sıtma geliyordu. Kent merkezinde bataklıkların fazla oluşu, altyapı hizmetlerinin eksikliği de hasta sayısını arttırıyordu. Bu hastalığa en çok yoksul kesimlerin yaşadığı bataklık çevrelerinde rastlanıyordu. Ayrıca sivil savunma önlemleri kapsamında her eve bir sığınak hazırlama yükümlülüğü getirilip kış aylarında bu sığınakların içinin yağmur sularıyla dolup yıkılması da hastalığı arttırıyordu.Sorunu çözebilmek amacıyla İzmir Belediyesinin ve Valiliğin gayretleriyle bataklıkların kurutulması yoluna gidilmiş, halka bazı yükümlülükler getirilmiş İzmir “Sıtma Mücadele Mıntıkası” içine alınmıştır.
Yoksul kesimlerin ve işçi ailelerinin yaşadığı Tepecik ve Halkapınar çevresi aynı zamanda tifüs, tüberküloz, verem gibi hastalıklarında yaygın olduğu yerlerdi. İzmir’de bu yoksul muhitlerde açılan hamamlar yoksul halkın imdadına yetişti. İzmir Belediyesi tarafından yoksul ailelerin çocuklarının tedavisi için Belediye Tephirhanesi açılmış, etüv(ütü) makineleri ile çamaşırları dezenfekte edilmiş, tifüs vakalarının önü alınmaya çalışılmıştır. İşçi sağlığını korumak amacıyla İşçi Sağlığını Koruma Cemiyeti kurulmuş, Halkevi sosyal yardım şubesi aracılığıyla bu tür etkinlikler düzenli olarak sürdürülmüştür. Bu konuda destek veren diğer kurumlar; İzmir Yardımseverler Cemiyeti, Kızılay İzmir şubesi,Çocuk Esirgeme Kurumu, Buca ve Yamanlar Verem Savaş Sena toryumudur.
Savaş yalnızca halk sağlığını değil, toplumsal düzeni de altüst etmiştir. Yaşam standardının giderek gerilemesi sonucu İzmir’de başta hırsızlık olmak üzere fuhuş, gasp, yaralama yankesicilik, dolandırıcılık, sarhoşluk olaylarında da belirgin bir artış dikkati çekmektedir. Özellikle yangın yerlerinde, harabelerde dolaşan kadınların sayısında artış görülürken, randevuevleri de birer hastalık yuvası haline geldi. Bu dönemde kamusal mekânda, cadde ve sokaklarda kimsesiz, evsiz ve serseri çocuklar daha çok görülmeye başladı. Sokak çocuklarının çoğalmasındaki belki de en önemli etken savaşın getirdiği ekonomik sıkıntılar nedeniyle aile kurumunun geçirdiği sarsıntıydı. Ekonomik sıkıntıların bir sonucu olarak savaş yıllarında boşanmalar cumhuriyet döneminde o güne kadar görülmemiş oranda artış kaydetti. İstatistik yıllıkları incelendiğinde kentler ölçeğinde ve İzmir’de de bunu görmek mümkündür. İzmir’deki sokak çocuklarının sayısının önceki yıllara göre giderek artış göstermesi karşısında düşünülen çözüm ise zabıta tarafından bu çocukların şehir dışına çıkartılması olmuştur.
Toplumsal yaşamı etkileyen faktörler arasında karatma uygulamaları ve sivil savunma tedbirleri de önemli bir yer tutmaktadır. Savaş tehlikesi karşısında çok sıkı önlemler alınmasına karşın; halkın bu konudaki bilgisizce davranışları, karatmalarda kullanılması zorunlu malzemenin de karaborsaya düşmesi bu konuyla ilgilenen komisyonların işlerini zorlaştırmıştır.
Karartma uygulamaları İzmir’de okula giriş çıkış saatlerinin de değişmesine neden oldu. Savaş yıllarında gerek İzmir’de gerekse ülke genelinde bina ve eğitim hizmetlerinin yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar, savaş ekonomisi uygulamaları nedeniyle bu alandaki sorunları daha da büyüttü. İzmir de bu alandaki ilerlemeler savaş sona erdikten sonra başlayacaktır.
Savaş her ne kadar tüm toplumsal yaşamı alt üst etse de 1940 yıllarının İzmir’inde sinema, tiyatro gösterileri Halkevlerinin de son derece önemli gayretleriyle devam etmiştir. 40’lı yılların İzmir’inde eğlence hayatı, kentin zengin mahallelerinde kendini gösterirken, yoksul halkın yaşadığı yerlerde geleneksel eğlenceler daha fazla göze çarpıyordu.
II. Dünya Savaşı’nın getirmiş olduğu olumsuz etkiler dönemin tiyatro kuşağını ve tiyatro oyunlarını da etkilemiştir. Değer yargılarının giderek olumsuz yönde değişimini, görgüsüzlüğün eleştirisi bu oyunlara da yansımıştır. Bu dönemin yazarları daha çok ekonomik sorunlar üzerinde durup, paranın bayağılığını ve insan ahlakı üzerindeki yıpratıcı etkisini sık sık oyunlarında ele almışlardır. İzmir Şehir Tiyatrosu’nun kurulması girişimleri de savaş yıllarına rastlar. Özellikle Avni Dilligil ve İzmir Belediye Başkanı Reşat Leblebicioğlu’nun girişimleriyle, önce vodvil ve komedilerle etkinliklerine başlayan İzmir Şehir Tiyatrosu perdelerini 1946 yıllında açabilmiştir. İzmir Halkevlerinin ve İstanbul Şehir Tiyatrosunun gayretleriyle ve Muammer Karaca’nın desteğiyle savaş yılları boyunca İzmirliler çeşitli tiyatro topluluklarının oyunlarını izleme fırsatı buldular.
İzmir’in kültürel hayatında canlı yerini koruyan bir diğer unsur da sinemadır. Özellikle Kültürpark’taki açık tiyatronun yazlık sinemaya çevrilmesiyle birlikte 1942’de Lale sinemasının modern bir yapıya dönüştürülmesinin ardından, Elhamra Sineması, Halkevinin yeni salonu ve Tan sinemaları İzmirlilerin sosyal yaşantısını etkileyen, halkın ilgisini çeken salonlardı. Bu dönemin sinema salonları sadece birer eğlence merkezi değil, aynı zamanda halkın bilgi alma alanlarıydı. Ayrıca fuarda etkinlik gösteren Amerikan Harp Haberler Ofisi film merkezi de Alman propagandası karşısında sinema aracılığıyla seyirciyi etkileyip Amerikan propagandası yapıyordu. Doğal olarak zor savaş koşullarında halkın çoğunluğunun bu filmleri izleyebildiğini söylemek biraz güç olsa gerektir. O dönemin ekonomik sıkıntıları içinde bu durumu göz önünde bulunduran Elhamra Sineması, ucuz matineler düzenleyerek İzmirlilere önemli bir kültürel hizmet sunmuştur.
Kentin kültürel yaşamına canlılık katan diğer etkinlikler de resim sergileri ve Halkevlerinin düzenlediği konserler, çaylı toplantılar ve balolardı. Atilla İlhan ve Şükran Kurdakul’un da ifade ettiği gibi “ İzmir ve Karşıyaka Halkevlerinde tiyatro ve edebiyata ilişkin etkinlikler önemli bir yer tutarken, orta tabakanın bu dönemdeki gençlerinin tek partinin ve savaşın tekdüze yaşamına boyun eğmeyerek, önemli edebi ve kültürel etkinliklerde yer aldığı “görülmektedir.
II. Dünya Savaşı’nın tüm dehşetiyle yaşandığı bu süreçte, Avrupa kentlerinin büyük bir yıkıma uğradığı, insanoğlunun korkunç acılar içinde kıvrandığı göz önünde bulundurulursa; başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Dış İşlerinde görev yapan diplomatların üstün gayretleriyle Türkiye'nin savaş dışında kalması çok büyük bir başarı olup;savaş yıllarının İzmir’i her türlü sıkıntılara karşın yine de önemli kültürel ve sportif atılımların yaşandığı kentlerimizden biri olmuştur.
Kaynaklar
Müslime Şen, “II. Dünya Savaşı Yıllarında İzmir’in Sosyo-Ekonomik Hayatı”, Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir, 1998.
Murat Metinsoy, II. Dünya Savaşı’nda Türkiye, Savaş ve Gündelik Yaşam, Homer Kitapevi, 1. Baskı, İstanbul 2007,
II. Dünya Savaşında Türkiye,Altıncı Askeri Tarih Semineri Bildirileri, Ankara 1998.
M. Şehmuz Güzel, “II. Dünya Savaşında İşçiler ve Sermaye” Mülkiyeliler Birliği Dergisi, XVI/150 (Aralık 1992.
Selim Deringil, Denge Oyunu, II. Dünya Savaşı Türkiye’nin Dış Politikası, İstanbul 1994.
Ş. Süreyya Aydemir, İkinci Adam, C.II, 5. Basım, İstanbul 1985.
Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri (1975), Ankara 1979.
İzmir Köy İşleri İl Müdürlüğü Arşivi, İzmir, 3301-3400 sayılı defter, sıra no:3301, dosya no 52-51; 3489- 3558 sayılı defter.
Düstur, 3. Tertip, c.21.
Cemil Koçak, Milli Şef Dönemi, (1938- 1945), Ankara 1986.
Şevket Pamuk, “II. Dünya Savaşı Yıllarında İaşe Sorunu Ve Köylülük”, Tarih ve Toplum, C.6, 35 (Kasım 1986).
T.C. Başvekâlet Cumhuriyet Arşivi Karar sayısı 2/18256; 2/15894
Y.S.Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, Tarih Vakfı Yayınları,3.Baskı, İstanbul 1994.
Günver Güneş,” Türkiye’de Savaş Ekonomisi Uygulamaları ve Toplumsal Yaşama Etkileri”, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları,C.17.
Murat Metinsoy, II. Dünya Savaşı’nda Türkiye, Savaş ve Gündelik Yaşam, Homer Kitapevi, 1. Baskı, İstanbul 2007.
İzmir Şehir Rehberi, 1941,İzmir Şehri İmar Komisyonu Raporu, İzmir 1951.
Ulvi Olgaç, Güzel İzmir Ne İdi Ne Oldu? İzmir 1939.
Özdemir Nutku, “Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu”, CDTA, c.9.
[1] Anadolu, 10 Ağustos 1941; 13 Eylül 1941; M. Tuncer, “Ölüm Cezası İhtikar Mevzuunda Fazla Sayılmaz” Yeni Asır, 18 Haziran 1944.