İZMİR’DE İLK TİYATRO FAALİYETLERİ VE II. ABDÜLHAMİT DEVRİNDE TİYATRO
Prof. Dr. Ömer Faruk Huyugüzel
(s. 64)
İzmir’de tiyatro sanatının geçmişi veya tiyatro hayatı üzerine henüz ciddî ve tam bir çalışma yapılabilmiş değildir. Türkiye’de tiyatronun tarihi üzerine yapılan genel mahiyetteki araştırmalarda İzmir’deki tiyatro faaliyetlerine dair bazı kayıtlar yer almakta ise de birbirinden kopuk bir vaziyette verilen bu bilgiler tabiatıyla bizi aydınlatmaktan uzaktır. Şüphesiz ki bu konunun tam olarak ortaya konması, yerli ve yabancı kaynakların, özellikle Rum ve Ermeni yazarların eserlerinin, batılı gezginlerin hatıra veya seyahat yazılarının incelenmesine; ayrıca yerli ve yabancı gazete ve dergilerin ciddî bir şekilde taranmasına bağlıdır.
Türk tiyatro tarihi konusunda bugüne kadar yapılan araştırmalarda, diğer meselelerde de görüldüğü gibi, daha ziyade İstanbul’daki faaliyetlere ağırlık verilmiş; İzmir, Bursa, Selânik gibi merkezler geri planda kalmıştır. İzmir’in neden geri plana atılmış olduğu konusunda çeşitli sebepler düşünülebilir. Buranın daha çok bir ticaret şehri olarak görülmesi, tiyatronun uzun bir süre levantenler ve azınlıklar arasında kendini gösteren bir faaliyet olması ve Aydın vilâyetine, meselâ Bursa’da 1879’da bir şehir tiyatrosu kuran Ahmet Vefik Paşa veya Adana’da 1880’de bir tiyatro binası yaptıran Ziya Paşa gibi tiyatroya karşı özel bir ilgisi bulunan valilerin gelmemiş olması akla gelen ilk sebepler arasındadır.
Ancak bütün bu sebepler gene de bu şehrin ihmal edilmesini, kültür ve sanatın çeşitli dallarında diğer merkezlerden daha geri sayılmasını gerektirecek sebepler değildirler. Tam tersine İzmir şehri, bilhassa tiyatro sahasında İstanbul ölçüsünde değilse bile söz gelişi Selânik, Bursa ve Adana’dan çok daha canlı bir merkez olarak kabul edilmek durumundadır. Buranın Avrupa’yla daha yakından bir temas içinde olması, Avrupa ticaret kolonisinin ve diğer etnik unsurların şehirde önemli bir nüfusa sahip olmaları dolayısıyla İzmir’de tiyatro tarihinin geçmişi İstanbul’la hemen hemen aynı tarihlere, hatta belki de daha eskiye uzanmaktadır.
Biz burada İstanbul’la tiyatro bakımından herhangi bir kıyaslamaya girişmeksizin İzmir’in tiyatro hayatının geçmişine dair bazı bilgileri ortaya koymak, daha sonra da özellikle Sultan II. Abdülhamit devrinde çıkan gazetelere dayanarak bu devirdeki tiyatro faaliyetlerinin bir tarihini vermek istiyoruz[1].
Genel tiyatro tarihi üzerine yapılan araştırmalardan ve diğer bazı incelemelerden öğrendiğimize göre, İzmir’de tiyatro önce levanten denilen Avrupalılar arasında, özellikle Fransız ve İtalyan ticaret kolonilerinde kendini göstermektedir. Fransız veya Venedik konsolosluğunun bahçesinde veya o zamanki Frenk Mahallesindeki elverişli yerlerde (s. 65) verilen tiyatro temsillerinden, bilebildiğimiz ilk temsil 1657’de Fransız konsolosluğunda oynanan Corneille’in Nicomede’i olmuştur[2]. 1797 ramazanında (martında) Avusturya konsolosunun himayesinde İzmir’e gelen bir cambaz kumpanyası, Frenk Mahallesi dışında Gürler veya Güller Köprüsü yakınında kurduğu bir cambazhanede çeşitli gösterilerin yanı sıra bir komedi de oynamıştır. Bilindiği gibi bu oyunların gösterildiği sırada Venedikli denizcilerle yeniçeriler arasında çıkan büyük bir kavga, daha sonra şehre yayılarak Frenk Mahallesi’nin büyük bir kısmının yanması ve buradaki ticarethanelerin Venedikli denizciler tarafından yağmalanmasıyla sonuçlanmıştır. Bu olayda bizim için önemli olan nokta gösterilere Avrupalıların ve reâyânın yanı sıra Müslüman halktan da bazı kimselerin seyirci olarak katılmış olmasıdır[3]. Böylece Müslüman ahalinin İzmir’de tiyatroyla ilk temasını en azından 1797’ye, belki daha önceki yıllara çıkarmak mümkün olmaktadır. Müslüman halkın tiyatroyla temasının bu tarihten sonra giderek arttığını söylemek yanlış olmayacaktır. Tasvir-i Efkâr gazetesinde 1867 şubatında çıkan bir yazıda, din adamlarının bile tiyatroya gitmeye başladığının söylenmesi bu temasın hangi kesimlere kadar uzandığını göstermesi bakımından ilgi çekicidir[4].
19. yüzyıl başlarından itibaren Fransız, İtalyan ve Yunan tiyatro toplulukları İzmir’e sık sık gelmeye başlamış; geniş bir potansiyele sahip olan Avrupalılara ve diğer gayri müslim unsurlara çeşitli temsiller sunmuşlardır. Meselâ 1818’de gelen bir yabancı topluluğun Frenk Mahallesindeki bir tiyatroda Demosten’in Ölümü adlı bir trajediyi oynadığını, İstanbul’da bir tiyatro kurmuş olan İtalyan Bosco’nun 1839’da İzmir’e gelerek bir temsil verdiğini biliyoruz[5].
İzmir’de bulunan Yahudi, Rum ve Ermeni cemaatlerinin kendi içlerinde yürüttükleri tiyatro faaliyetleri de en az yabancı topluluklar kadar önemlidir. Bunlardan bilhassa Ermeniler, aşağıda daha geniş şekilde değinileceği gibi, tiyatro hayatında giderek Müslüman halkla daha yakından bir ilişki içine girmeleri ve kurdukları tiyatrolarda Türkçe temsiller vermeleri bakımından diğer topluluklardan daha fazla dikkate layıktırlar.
Bu cemaatlerden 18. yüzyılda İzmir’de yerleşmiş olan Yahudilerin daha çok kendilerine dönük ve dinî bir karakter taşıyan tiyatro faaliyetleri vardı.
(s. 66) İzmir’de çok daha eski bir topluluk olan Rumlar ise tiyatro binaları yapmak ve işletmekle tanınıyorlardı. Tiyatro tarihimiz üzerine değerli araştırmalar yapan Metin And’a göre Türkiye’de ilk genel tiyatro 1830’da İzmir’de yapılmıştı[6]. Bu, belki de Rumlar tarafından yaptırılmış bir tiyatroydu. Rum azınlığın, İzmir’de yaptırdığı diğer tiyatro binaları arasında 1841’de yaptırılan Euterpe, 1861’de yapılıp 1884’teki bir yangında yok olan Cammarano, 1886 veya 1887’de yanan Theatron Smirnes, 1894’te inşa edilen Sporting Kulüp tiyatrosu vardır[7]. Sporting Kulüp, İzmir’de II. Meşrutiyet döneminde birçok tiyatro faaliyetlerinin icra edildiği önemli bir tiyatro mekânıydı. Rumlar bunlardan başka çeşitli gösterilerin yapıldığı açık hava tiyatrolarına ve café-concert denilen gazinolara da sahiptiler. Ayrıca elimizde Yunanlı yazarların yazdığı bazı oyunların İzmir’de yayımlandığına dair bazı bilgiler mevcuttur[8].
Ermenilere gelince bunların tiyatro faaliyetlerine dair ilk kayıt, 1836 yılına aittir. Bu tarihte İzmir’de Meropyan Okulu öğrencileri, öğretmenleri Rupen Andreas Papazyan öncülüğünde Goldoni’nin La Locandiera komedisini İtalyanca oynamışlar, ancak yabancı dille oynanan bu oyun Ermenilerin fazla ilgisini çekmemiştir[9]. Ermenilerin bu tarihten sonra da çeşitli tiyatro faaliyetleri olmuştur. Bunlar arasında bilhassa Vaspuragan Tiyatrosundan söz etmek gerekiyor. Bu tiyatroyu, 1859’da İstanbul’da kurulan Şark Tiyatrosundan ayrılarak İzmir’e gelen bazı Ermeni oyuncular kurmuştur. İstepan Eksiyan tarafından 1862’de kurulan Vaspuragan Tiyatrosunda -ki bu, İzmir’deki daha eski bir Ermeni tiyatrosunun adıydı- Türk tiyatro tarihinde önemli roller oynamış olan Güllü Agop, Serovpe Benliyan ve Mardiros Mınakyan gibi ünlü sanatçılar vardı. Bunlardan son ikisi daha sonra kendi tiyatrolarıyla İzmir’e sık sık gelmişlerdir. Vaspuragan Tiyatrosunun bizim için önemli olan tarafı, daha önce de belirttiğimiz gibi Ermenice, Fransızca ve İtalyanca temsillerin yanı sıra giderek Türkçe oyunlar da vermiş olmasıdır. 1862-1864 yılları arasında iki yıl sürekli temsiller veren, hatta opera bile oynamaya teşebbüs eden bu topluluğun ilk Türkçe oyunları arasında Kocasını Aldatan Karı, Mahcubiyetin Mükâfatı, Don Cezar de Bazan, Odun-Kılıç ve Hocanın Telâşı sayılabilir. Cammarano Tiyatrosunu bir İtalyan opera tiyatrosuyla birlikte kullanan bu topluluk 1864’te dağılınca tekrar İstanbul’a dönen sanatçılardan Güllü Agop, ünlü Gedikpaşa Osmanlı Tiyatrosunu kurmuş, pek çok Ermeni ve Türk sanatçı bu tiyatrodan yetişmişti. Vaspuragan Tiyatrosunun daha sonra başka sanatçılar tarafından yeniden canlandırılarak 1875’te Ermeni Mahallesi’ndeki bir tiyatroda temsiller verdiği de bilinmektedir[10].
(s. 67) İzmir’de uzun bir süreden beri devam eden bütün bu tiyatro faaliyetleriyle gitgide daha yakından ilgilenen Müslüman halk veya Türkler arasında, özellikle Vaspuragan Tiyatrosunun Türkçe oyunlarından sonra bazı tiyatro sanatçılarının çıktığını tahmin etmek güç değildir. İncelediğimiz kaynaklarda Tanzimat döneminde modern manada tiyatroyla ilgilenen veya tiyatro yapan bir sanatçıya şimdilik tesadüf edememekle birlikte, 1877 tarihinde Türkçe olarak çıkmış bir İzmir gazetesi bize bir Türk temâşâ sanatçısının ismini vermektedir. Grigorios Karydis adlı bir Rum tarafından çıkarılan İzmir gazetesinin bir sayısında Mehmet Şükrü Bey isimli Avrupa başkentlerinde bile ün yapmış bir “şubedebâz”ın Frenk Mahallesi’ndeki Büyük Tiyatro’da 93 Harbi menfaatine bir gösteri düzenleyeceği ilân edilmektedir[11]. Gazeteden, gösterilerine daha sonra da devam edeceğini öğrendiğimiz Mehmet Şükrü Bey bilinen ilk temaşa sanatçısı olması bakımından İzmir’in tiyatro tarihinde şüphesiz önemli bir yere sahip olacaktır.
İzmir’e ait yerleşik bir tiyatro olarak kabul edebileceğimiz Vaspuragan Tiyatrosunun söz konusu faaliyetlerinden sonra esasen üzerinde durmak istediğimiz II. Abdülhamit dönemindeki tiyatro faaliyetleri, halihazır bilgilerimize göre -1891 yılında belediyenin bir şehir tiyatrosu kurma teşebbüsü dışında- yabancı ve yerli toplulukların İstanbul’a giderken İzmir’e uğrayarak veya İstanbul’dan İzmir’e gelerek verdikleri oyunlardan ibaret olacaktır. Bu faaliyetleri daha çok 1886 kasımında çıkan Hizmet, 1895 şubatında çıkan Ahenk ve 1896 mayısında çıkan Bıçakçızade Hakkı’nın İzmir gazetesinde yer alan vilâyet haberlerine dayanarak yabancı ve yerli tiyatrolar olmak üzere iki kısımda ele alacağız.
I. Yabancı Tiyatro Toplulukları
a) Fransız Tiyatroları
1886’dan sonra İzmir’e gelen yabancı tiyatrolar içerisinde daha önce de belirttiğimiz gibi Fransız, İtalyan, Rum veya Yunan tiyatro toplulukları ön planda gelmektedirler. Gazetelerden aldığımız haberler İzmir’de daha çok Fransız tiyatro topluluklarının oyunlar sunduğunu gösteriyor.
Geldiğini tespit ettiğimiz ilk Fransız topluluğu, gazetedeki adıyla “Fransız Temâşâ Cemiyeti”, 1887 mayısında Kordon’daki Alamira Bahçesinde Bebek adlı oyunu ve Mösyö Şöflöri bu akşam evinden çıkmayacak adlı üç perdelik müzikli oyunu sergilemiştir[12]. Aynı kumpanya 1887 eylülünde ise İzmir’deki Rum tiyatrosuyla birlikte ikinci belediye dairesi “Kahtzedegân Seyyar Komisyonu”nun organizatörlüğünde, o sene kuraklıktan zor duruma düşen çiftçiler menfaatine bir operet sahneye koymuş, İzmir Islahhanesi öğrencileri de kendi muzıka takımlarıyla oyuna katkıda bulunmuşlardır[13]. Belki aynı tiyatro (68) kumpanyası 1888 ağustosunda tekrar İzmir’e gelerek Fransız konsolosluğu bahçesinde, bu sefer İzmir’deki fakirler menfaatine bir dram oynamıştır[14]. Bu durum bize yabancı toplulukların, tıpkı yerli topluluklarda olduğu gibi, İzmir’de iktisadî bir işlev de yaptıklarını göstermesi bakımından önemlidir.
Öte yandan ağustos 1891’de İzmir’e gelen Madam Teo Bolséme idaresindeki bir Fransız kumpanyasının Elhamra Gazinosunda verdiği Le Parfum adlı bir komedi açık saçıklığı dolayısıyla Hizmet gazetesinin tenkidine uğruyor. Gazete “Osmanlı ahlâkına göre biraz açıkça görüldüğünden” bu oyunun tekrarlanmamasını halkın ve tiyatroseverlerin bir arzusu olarak rica etmektedir[15]. Aynı tiyatro topluluğunun 1892 nisanında muhtemelen aynı yerde halka çeşitli komedi ve dramlar sunduğunu yine Hizmet’te yer alan haberlerden öğreniyoruz[16]. 1893’te gene aynı yerde temsiller veren bir “Fransız Temaşa Kumpanyası” ise Madam Sandra ve Madam Alice Ren gibi oyuncuların gösterdiği maharetle büyük rağbete mazhar olmuştur[17].
İnşaatı 1894 kasımında biten Rıhtım’daki Büyük Tiyatro’da -ki bu, daha sonra Sporting Kulüp Tiyatrosu adını almıştır- oynanan ilk oyun ise Audran’ın Mascotte opereti olmuştur. Bu operet de Fransa’dan getirtilen bir tiyatro topluluğu tarafından oynanır[18]. Gene aynı yılın eylülünde bir “Fransız cemiyet-i hayriyye”si, İzmir’de büyük bir şöhret kazanmış olan Max Raul idaresinde Kordon’daki Kukuli Tiyatrosunda fakirler yararına bir oyun sahneye koyar[19]. Fransızlara ait olduğunu tahmin ettiğimiz bir topluluk da Madam Emile Lendesi idaresinde İzmir’e gelerek Sporting Kulüp Tiyatrosunda L’Abbé Constantin, Monsieur Poirier’nin Güveyisi ve Fransa’nın Birinci Kocası adlı eserleri sahneye koymuştur[20].
Gazetelerden öğrendiğimiz bir başka haber de Fransa’nın ünlü tiyatro sanatçısı Sarah Benrhardt’ın İzmir’e geleceği haberidir. Ahenk bu konuda bize şu bilgiyi vermektedir[21]:
Avrupa’nın en meşhur aktrislerinden Madam Sarah Bernhardt, Pire’den bu yakınlarda şehrimize uğrayıp Dersaadet’e gideceğinden şehrimizde bir iki gün kalarak Sporting Kulüp Tiyatrosunda efrencî 9 kânunıevvel gecesinde bir oyun vermek üzere mezkûr tiyatro idaresinin bu muganniye-i şehîre ile müzakerata giriştiği müstahberdir.
Gazetenin daha sonraki sayılarında sanatçının İzmir’e geldiğini tespit edememekle birlikte bu haber İzmir’deki tiyatro faaliyetinin zenginliği hakkında bir fikir vermesi bakımından önemlidir.
(s. 69) b) İtalyan Tiyatroları
İzmir’e Fransızlar ölçüsünde sık gelen başka bir grup tiyatro topluluğu İtalyan tiyatrolarıdır. İtalyanlara ait tespit ettiğimiz ilk topluluk Rossi idaresindeki İtalyan tiyatrosudur (Nisan 1889). Kordon’da bir tiyatroda İtalyanca bir piyes sahneye koyan topluluk, oyunun yarısında orkestranın çaldığı Hamidiye Marşı’yla dikkatimizi çekiyor. Muhtemelen II. Abdülhamid’in doğum gününe rastlayan piyeste, marşı dinleyen konsolos ve diğer İtalyan seyirciler “Vive le Sultan” diye bağırarak sultanı alkışlamışlardır[22]. Bundan başka 1892 eylülünde İstanbul’dan gelen bir İtalyan opera kumpanyası Elhamra Tiyatrosunda operalar oynamıştır. Hizmet gazetesi bu kumpanyanın diğer opera kumpanyalarına üstün olması dolayısıyla İzmirli sanatseverlerin topluluğu heyecanla beklediğini kaydetmektedir[23]. Belki de aynı kumpanya 1893 ocağında tekrar İzmir’e gelerek temsiller verdikten sonra buradan İstanbul’a geçmiştir[24]. Ahenk gazetesinden aldığımız başka bir haber ise Castellano idaresinde Pire’den gelen bir İtalyan dram kumpanyasının 1904 aralığında Sporting Kulüp Tiyatrosunda on iki oyun sahneleyeceğini bildirmektedir[25].
Bundan başka İtalyanların İstanbul’da kurdukları tiyatro toplulukları da İzmir’e gelerek temsiller vermişlerdir. Claudius idaresinde İstanbul’da uzun yıllardan beri temsiller veren bir operet kumpanyası 1891 eylülünde, bu tarihte kışlık hale getirilen Elhamra Tiyatrosunda Boccaccio ve Jiroflée-Jirofla gibi en seçkin ve en tanınmış operetleri oynamıştır. Kumpanyanın oyuncu kadrosunda Madmazel Viola ve Madmazel Meavdeşa gibi Ermeni kadın oyuncularının da yer aldığını aynı haberden öğreniyoruz[26]. Hizmet’in “gayûr” olarak nitelendirdiği Elhamra Gazinosu sahibi, tiyatrosunu kışlık hale getirdikten sonra 1892’de bir Fransız tiyatrosunun hemen arkasından aynı kumpanyayı tekrar İzmir’e getirmiştir. Bu sefer topluluğun isim ve oyuncu kadrosunda bazı değişiklikler olmuştur. Hizmet’in “Claudius ve Jan Rouvat Temâşâ Cemiyeti” veya “Besteli Mudhike Cemiyeti” diyerek takdim ettiği topluluk, kadrosundaki Madmazel Greçya, Madmazel Viola, Gordon ve Gretto gibi oyuncularla Elhamra’da kırk oyun sahneye koymuştur. Hizmet gazetesi bu oyunlar arasında Avrupaca ünlü ve çok beğenilen Africana, Minyon, Carmen ve Ghalatia gibi eserlerle; Aida, Rigoletto, Traviata ve Hugno (Hognu?) gibi operaları saymaktadır. Gazete İzmir’in tanımadığı bu oyunlardan heyecanla söz etmekte ve oyunların şehirde büyük bir memnuniyet uyandırdığını kaydederek gördüğü rağbet dolayısıyla topluluğun gelecek sene vereceği oyunlarda “musiki ve hânendegân takımları”nı ıslah edeceği ümidini dile getirmektedir[27]. Hizmet’te yer alan bütün bu haber ve tenkitlerde Halit Ziya’nın varlığını veya üslup özelliklerini sezmemek mümkün değildir. (s. 70) Hatıralarından öğrendiğimize göre romancımız Hizmet’i çıkardığı bu yıllarda İzmir’deki bütün yerli ve yabancı tiyatrolara gitmekteydi[28].
c) Yunan veya Rum Tiyatroları
Fransız ve İtalyanlar dışında İzmir’e gelen Yunan veya Rum topluluklarına dair ilk haberi Hizmet’in 28 Eylül 1887 tarihli bir sayısında buluyoruz. Kuraklıktan zor duruma düşenler yararına bir Fransız tiyatrosuyla ortaklaşa oyun sahneye koyan bir Rum tiyatrosundan sonra 1891 temmuzunda İstanbul’dan gelen bir Rum tiyatro kumpanyası İzmir’de Rumca olarak Yunanlı bir yazarın yazdığı Marula operetiyle birlikte başka temsiller de vermiştir. Hizmet, başrolünü Madmazel Heraklia’nın oynadığı ve defalarca sahneye konan Marula operetinin, zemini basit olması dolayısıyla Rumca bilmeyenler tarafından bile anlaşılabildiğini, oyunun çok komik bir tarzda icra edilmesi ve Marula rolündeki Madmazel Heraklia’nın başarılı bir oyun çıkarması dolayısıyla halkın buna çok rağbet ettiğini bildirmektedir[29]. Aynı tiyatro kumpanyası bu sefer kadrosunu daha mükemmel hale getirerek 1892 temmuzunda Tavulari’nin idaresinde tekrar İzmir’e gelmiş ve belki de bu sene açılan Kirye Kukuli’nin Kordon’daki tiyatrosunda çeşitli oyunlar sahnelenmiştir[30]. Tavulari Tiyatro Kumpanyası 1895 ağustosunda da İzmir’e gelerek Théâtre de Smyrnede Eksanto Endahrisu gibi daha ziyade Rumca oyunlar sahneye koymuştur. Ahenk gazetesi konuyla ilgili haberinde Eksanto Endahrisu’nun yazarı Spridon (s. 71) Peresyadisi hakkında, daha çok Yunan veya Rum tiyatro tarihi açısından önemli sayılabilecek bilgiler de vermektedir[31]. 1903 kasımında ise bir Yunan tiyatro kumpanyası İzmir’e gelerek temsiller vermiştir. Haberi veren Ahenk gazetesi tiyatro hakkında fazla bir bilgi vermediği için muhtemelen Rumca oyunlar sahneleyen bu topluluğun hangi oyunları oynadığını bilemiyoruz[32].
Bütün bu tiyatro topluluklarından başka Romanyalı bir tiyatro kumpanyasının sekiz kişilik bir oyuncu kadrosuyla 1903 ekiminde İzmir’e geldiğini, gene çok kısa bir haber halinde Ahenk gazetesi bize bildirmektedir[33].
İzmir’e bu tiyatro kumpanyalarından başka muhtemelen Fransa ve İtalya’dan ünlü hokkabazlar veya jimnastik ve hokkabaz kumpanyalarıyla kukla oynatan gruplar da gelmiştir. Nitekim Hizmet’in Vilâyât sütunlarında çıkan bir haber bize yabancı bir hokkabazı şöyle tanıtmaktadır[34]:
(s. 72) Kordon’da Jardin de l’Eden’de birkaç gündür hokkabazlığa müteallik icra-yı lûbiyat etmekte olan Monsieur Mepeldis’in İzmir maarifi namına bir temâşâ vereceği haber alınmıştır. Mumaileyh zaten sanattaki iktidarıyla Avrupa’da teşehhür etmiş olup maarife karşı göstereceğini vaad ettiği şu mürüvvet de kendisinin ulüvv-i cenabına delâlet etmekte olduğundan mumaileyhe şimdiden memleketimiz maarifi namına arz-ı takdirâta kendimizde mecburiyet görürüz.
Bu tarihten beş yıl sonra, yani 1895 mayısında Esmit idaresindeki bir at cambazı, jimnastik ve hokkabaz kumpanyası İzmir’e gelerek gösteriler sunmuştur[35].
İzmir’e 1890 haziranında gelen bir kukla tiyatrosundan ise Hizmet uzun uzadıya ve heyecanla söz etmektedir. Kukla oyununu ele alan ve muhtemelen Halit Ziya’nın kaleminden çıkmış olan bir yazıda, İzmirlilerin şimdiye kadar tanımadıkları bu “lûub-ı garîb” hakkında bilgi verilmekte, beş perdeden meydana gelen oyun perde perde özetlenip tanıtılmaktadır. Oyunu tasvirden kaleminin aciz kaldığını söyleyen yazar, yazısını hayranlık dolu bir cümle ile bitirmektedir[36]: “Bunu yalnız görmeli de sanatın vasıl olduğu derece-i âliye hakkında bir fikr-i icmalî hasıl etmeli.”
Bütün bu yabancı tiyatro topluluklarının oyunlarına yerli halktan gidenlerin sayısı dil problemi dolayısıyla çok olmasa bile, bunların halkı tiyatro fikrine ısındırdıkları, bu sanat faaliyetlerinden halkın hayatına birçok şeyin geçtiği muhakkaktır.
II. Yerli Tiyatro Toplulukları
a) Ermenilere Ait Tiyatrolar: Bir Şehir Tiyatrosu Kurma girişimi
Sultan İkinci Abdülhamit devrinde İzmir’de yerli tiyatro topluluklarının faaliyeti ve tesiri yabancı topluluklardan şüphesiz daha fazla olmuştur. Bunların faaliyetlerini Ermeni ve Türk sanatçılar tarafından kurulan tiyatrolar olmak üzere iki kısımda takip edeceğiz.
İzmir’e İstanbul’dan gelerek temsiller veren Ermeni topluluklarından bizim için önemli olanlar Benliyan ile Mınakyan efendilerin idaresindeki topluluklardır. Sultan Abdülaziz ve Abdülhamit devri tiyatro sanatçıları içinde Güllü Agop’la birlikte ön sırada gelen ve oynadığı müzikli tiyatro oyunlarıyla dikkati çeken Serovpe Benliyan, İzmir’e en fazla gelen sanatçıdır. 1862-1864 yıllarında faaliyet gösteren Vaspuragan Tiyatrosundaki oyunlarından sonra kendi kurduğu topluluklarla 1882’den 1894’e kadar neredeyse her yıl gelmiş, burada opera, operet ve dramlar oynamıştır. Hizmet’teki kayıtlara göre 1886’da gelmiş olan Benliyan Efendi, 1887 haziranında Virgine Karakaşyan, Keorgyan Efendi -bu sanatçının da ayrıca bir toplulukla 1882’de İzmir’e geldiğini biliyoruz[37]- ve Koharik Hanımla birlikte Rıhtım’da bulunan Alamira Bahçesinde Leblebici Horhor ve Balmumcu facialarıyla Orphe adlı komik operayı ve ilk defa olarak da Memiş (s. 73) Onbaşı adlı faciayı oynamıştır[38]. Müzikli oyunlar dolayısıyla Benliyan’a ait olduğunu tahmin ettiğimiz bir Osmanlı tiyatro kumpanyası da 1888 sonu ile 1889 başlarında İzmir’e gelerek temsiller vermiştir. Kumpanya 1888 aralığında Bir Kumarbazın Otuz Senelik Ömrü adlı dram ile limandaki Alman zabitleri şerefine Leblebici Horhor Ağa oyununu oynamış, 1889 ocağında ise “Tahammül ve Şiddet-i Aşk nam millî dram” ile “Ayyar Hamza ve Çıngırak nam millî komedyaları” oynamıştır. Bu oyunlarda alafranga çalgı yerine İstanbullu İsak Levi’nin ünlü ince saz takımı da eşlik etmiştir. Kumpanya aynı tarihte gene Kordon’daki bir tiyatroda bu sefer da Jiroflée-Jirofla operasının Korsanlar kısmını ve iki perdelik Kokoz Alayı ile bir perdelik Divaneler Tabibi ve İki Yabancılar adlı komedileri sahneye koymuştur[39].
Fakat bunlardan daha önemlisi Benliyan’ın 1890’da İzmir’e yerleşerek bir şehir tiyatrosu kurmuş olmasıdır. Hizmet bu haberi verirken şehrin bir kalıcı tiyatroya olan ihtiyacını da dile getirmektedir[40]:
Bir müddetten beri şehrimizde ikamet etmekte olan Benliyan Efendi yeni bir Osmanlı Opera Kumpanyası tesis eylemiş ve önümüzdeki perşembe günü akşamı Kordon’da vaki Concordia Tiyatrosunda Catherine Howard nam dramı mevki-i temâşâya vaz eyleyeceğini ilân eylemiştir.
Şehrimizin mevkîen haiz olduğu terakkiyât birkaç tiyatro kumpanyasını geçindirebilmeye müsait iken burada daimî bir Osmanlı tiyatro kumpanyasının arz-ı vücut edememesi şayan-ı teessüf idi.
Binaenaleyh Benliyan Efendinin bu hususta muvaffak olacağını ümit eyleriz.”
Fakat bu topluluğun ömrü fazla sürmemiş olmalı ki gazete 1890 temmuz ve ağustosuna ait sayılarında Benliyan’ın “Osmanlı Tiyatro Kumpanyası” unvanıyla kurduğu yeni bir tiyatrodan söz etmektedir. İstanbul’da da şöhret kazandığı kaydedilen ve İzmir’e yeni getirilen çok ünlü aktör ve aktristlerle takviye edilen topluluğun Eden Bahçesi’nde muntazam surette operet oyunları vereceği duyurulmuş olmakla birlikte bunların neler olduğu ve oynanıp oynanmadığı gazete sütunlarına geçmemiştir. Hizmet gazetesi 18 Ağustos 1890 tarihli sayısında kumpanyanın Kukuli Tiyatrosu’nda “mekâtib-i ibtidaiye” yararına bir tiyatro vereceğini, bunda Islahhane Muzıkasının da bulunacağını, daha sonraki günlerde de Margot’nun Çilesi adlı bir oyunu sahneye koyacağını duyurmakla yetinmiştir[41]. Benliyan Efendi, bundan dört yıl sonra gene bir kumpanyayla İzmir’e gelerek Monako Tiyatrosu’nda İbni Alil adlı oyunu oynamıştır[42].
Güllü Agop’tan sonra Türk tiyatrosuna en fazla katkıda bulunan Mardiros Mınakyan da Vaspuragan Tiyatrosunun dağılmasından sonraki yıllarda Güllü Agop’tan devraldığı (s. 74) Gedikpaşa Tiyatrosu topluluğuyla sık sık İzmir’e gelmiştir. Onun gelişine dair tespit edebildiğimiz ilk haber İstanbul’daki 1895-1896 Ermeni olaylarından sonraya rastlamaktadır. Tiyatroyla ilgili kaynaklarda bu olaylardan sonra Ermeni tiyatro adamlarının İstanbul’da pek barınamadıkları, bu arada Mınakyan’ın da Manuk Sisak ve Binemeciyanlarla birlikte İzmir’e gittikleri kaydedilmektedir[43]. Nitekim sanatçının 1896 ve 1897’de İzmir’e geldiğini Hizmet’te yer alan bir haber teyid etmektedir[44]:
Dram lûbiyatında bihakkın teşehhür etmiş olan Mınakyan Efendi kumpanyasının bu kere yine şehrimize avdet ettiği ve Sporting Kulüp Tiyatrosunda cuma günü öğleden sonra saat üçte birinci defa olarak Biçare Zevce nam beş perde dram ve cumartesi akşamı altı perde Susanne İmbert ve pazar günü on perde Simone et Marie’nin sahne-i temâşâya vaz olunacağı haber alınmış ve tiyatro meraklılarının mazhar-ı rağbeti olacağı derkâr bulunmuştur.
Gazetenin daha sonraki bir sayısından topluluğun Bir Kadının On Senelik Hayatı adlı hissî dramı da oynayacağını öğreniyoruz[45].
Mınakyan, Rıdvan Paşanın İstanbul’da tiyatroları yasaklamasından sonra da İzmir’e gelerek temsiller vermiştir. Sanatçının Osmanlı Dram Kumpanyası adlı topluluğu, 1904 kasımında yirmi kişilik bir oyuncu kadrosuyla -ki bunların en önemlileri Hekimyan Hanımla Alaksanyan Efendidir- Kordon’daki Kukuli Tiyatrosu’nda Peçeli Kadın’ı oynamıştır[46]. Mınakyan, 1907 ekiminde de Türkçe ve Fransızca oyunlar oynamak üzere İzmir’e gelmiştir[47].
Bu devirde İzmir’e gelen diğer bir Ermeni topluluğu da 1904 haziranında Salhane’deki bir tiyatroda temsiller veren “Komik Gavril Efendinin Osmanlı Tiyatrosu”dur. Haberi veren Ahenk gazetesi topluluğun oynadığı oyunları ne yazık ki bildirmiyor[48].
b) Türklere Ait Tiyatrolar, Geleneksel Türk Tiyatrosu
Bunlardan başka Türk tiyatro sanatçılarının kurduğu tiyatrolar da İzmir’de temsiller vermiştir. Bunlardan tarih sırasıyla ilk defa gelen ortaoyununun ünlü sanatçısı Pişekâr Küçük İsmail’in “Temâşâhane-i Osmanî Heyeti” olmuştur. Oyuncularının çoğunluğu Türk olan ve yirmi oyun vermek üzere şubat 1888’de bir aylığına gelmiş olan kumpanya Concordia Tiyatrosunda Balmumcu ve Tahammül dramlarıyla, dört perdelik “Anadolu Köy Düğünü nam millî dram”ı oynamıştır. Hizmet gazetesi halkın büyük ilgi gösterdiği kumpanyayı, bazı Türk oyuncuların “şive-i lisan haricinde idare-i kelâm eylemeleri” (s. 75) ve dramları tabiî değil de yapmacık ve sahte tavırlarla oynamaları bakımından tenkit etmektedir[49]. Özellikle bu son tenkidin henüz ortaoyunu geleneklerinden kurtulamamış oyuncuların alışkanlıklarından kaynaklandığı şüphesizdir.
Ortaoyununun diğer büyük bir ustası, hatta tuluat tiyatrosunun veya ortaoyuncularının deyimiyle “Perdeli” tiyatronun kurucusu olan Kavuklu Hamdi Efendi de 1901 haziranında İzmir’e gelerek Salhane civarında bir süre “icra-yı lûbiyat” etmiştir. Ahenk gazetesinde yer alan bir makaleden öğrendiğimize göre Hamdi Efendi, kadrosundaki yeteneksiz aktörler yüzünden İzmir’de layık olduğu ilgiyi görememiştir[50].
Aynı ilgisizlik veya başka bir ifadeyle kalitesizlik bu tarihte İzmir’e gelen Arif Efendinin “Osmanlı Tiyatrosu” için de söz konusudur. İki lakırdıyı bir araya getiremeyen aktör ve aktristlerden teşekkül eden tiyatronun oyunları sırasında bazı oyuncularla seyircilerin tiyatro adabına uymayan hareketleri yüzünden tiyatroda nahoş olaylar çıkmıştır[51]. Arif Efendi, Salhane Tiyatrosundaki bu temsillerden sonra 1901 ekiminde kadrosunu yetenekli sanatçılarla takviye ettikten sonra İzmir’e yeniden gelmiş, bu sefer Çorakkapı’daki (bugünkü Basmane) bir gazinoyu muntazam localar inşasıyla kışlık tiyatro haline getirerek burada temsiller vermeye başlamıştır. Tiyatronun bu gelişinde oynadığı oyunlardan ikisini Ahenk’te konuyla ilgili olarak yayımlanan makalelerden öğreniyoruz: Jules Verne’nin Seksen Günde Devr-i Alem’i ile Süreksiz Muhabbet adlı millî ve hissî dram.
Bu vesileyle Ahenk’te çıkan yazılarda İzmir seyircisinin tiyatrodaki davranışları ve Frenk Mahallesi’ndeki tiyatroların tiyatro âdâbındaki örnek teşkil eden durumu üzerinde durulmaktadır. Yerli halktan Frenk Mahallesi’ne gidenlerin saygılı bir şekilde oyunu izledikleri, ancak Salhane tiyatrosunda bazı seyircilerin içkili vaziyette aktörlerle alay ederek, aktristlere laf atarak çeşitli olaylara sebebiyet verdikleri İzmir’de öteden beri karşılaşılan olaylardandır. Ahenk artık yabancıların da gelebileceği bir yer olan Çorakkapı Tiyatrosunda bu gibi hareketlere meydan verilmemesini İzmir zabıta teşkilatından rica eder. Bu yazılar dolayısıyla Osmanlı Tiyatrosu direktörü Arif Efendinin olaylara kendi açısından bakan bir mektubu da gazetede yayımlanmıştır[52].
Ahenk gazetesi bu kabilden olaylara başka sayılarında da dikkat çekmiştir. Nitekim 1904 eylülünde Salhane civarında temsiller veren bir Osmanlı tiyatrosunun oyuncu kadrosunu ve seyircilerin davranışlarını şiddetle tenkit eder ve İzmir ve civarında (s. 76) tiyatro namına birtakım rezaletler sergileyen sermaye kadınlardan kurulu bu gibi derme çatma kumpanyaların faaliyetlerine idarenin izin vermemesini ister[53].
İzmir’de bunlardan başka 1906 kasımında Hüsnü Efendinin[54], 1908 martında da Hakkı Efendinin kumpanyaları[55] temsiller vermişlerdir. Bunlardan Hüsnü Efendi kumpanyası Kukuli Tiyatrosu’nda Africana adlı beş perdelik oyunu, Hakkı Efendi kumpanyası da Marsilya Tiyatrosu’nda Çifte Gelinler adlı ortaoyununu oynamıştır
II. Meşrutiyet dönemi İzmir’inde tiyatro faaliyetlerinin tanınmış isimleri arasında bulunan “Heveskâran Cemiyeti Reisi” Sami Bey, 1931’de yayımlanan hatıralarında Sultan Abdülhamit döneminde İzmir’e gelen Türk tiyatro sanatçıları hakkında şu bilgileri vermektedir[56]:
Bundan yirmi sene evvel de İzmir’e birçok tulûat ve dram kumpanyaları gelmişti. Bunların içinde en zayade tanınmış olanlar şunlardı: Behcet Sırrı, Gavril, Dönme Hüsnü ve Saffet efendiler. Gavril Efendi kışın Barut Hanı’nda icra-yı sanat ederdi. Kendi güzel kızı da dahil olduğu halde kumpanyasında daima dört beş aktrist bulunurdu. Gavril Efendinin esas mesleği cambazlık olduğundan bazan cambazlık yapardı. Saffet efendiye gelince, meddahlıktan yetişme olan bu zat çok mukallit ve tuhaf bir adamdı. Sırf tulûat oynardı. Hüsnü Efendi kumpanyası dram kumpanyasıydı.
Karataşta sahilde bir arsa üzerinde Saffet Efendiyle yan yana iki sahne yaptırmışlardı. İki rakip tiyatrocular yekdiğerine o kadar yakındı ki bazan sahnelerinde söylenen sözler birbirine karışırdı.
Garibi şudur ki meselâ Hüsnü efendi bir facia temsil ederken Saffet Efendi o gece gayet gülünçlü bir komedya oynardı. İki tiyatronun arasında incecik bir alçak duvar vardı. Saffet Efendide kahkahalar işitilirken Hasan? (Hüsnü) Efendide ağlamalar, hıçkırıklar duyulur; bir taraf ağlar, bir taraf gülerdi. Hülâsa garip bir manzara teşkil ederdi. Aralarındaki rekabete rağmen bir ara birleştiler; fakat birkaç oyundan sonra yine ayrıldılar.
Batılı tiyatroların etkisiyle bir ölçüde modern tiyatroya yönelen bu Türk tiyatro kumpanyalarının faaliyetlerinin yanı sıra İzmir’de geleneksel tiyatro sanatlarımızın da icra edildiği şüphesizdir. Nitekim Hizmet gazetesi, 1889 mayısına ait sayılarından birisinde Kemeraltı’nda Paşa Durak’a (Boşoturak) kadar uzanan yolda bulunan “lûubhaneler”de karagöz, ortaoyunu ve pandomima oyunlarının icra edildiğini bize bildiriyor[57]. 1892 (s. 77) mayısına ait bir haberden de Manisa’da oynanan bir ortaoyununu ve genç bir oyuncuya laf atma yüzünden çıkan bir kavgayı öğreniyoruz[58]. Hizmet gazetesinin bu gibi faaliyetler karşısındaki tutumu, Namık Kemal’de olduğu gibi olumsuzdur. Gazete bir ahlâkî fesat cemiyeti haline gelmiş olan Karagöz ve ortaoyununun ahlâk dışı gösterileri dolayısıyla çocuklara kötü örnek olduğunu, tiyatrodan beklenen “tehzib-i ahlâk” işlevini yapamadığını öne sürerek, özellikle ramazan ayında düzenlenen bu gösterilerin yasaklanmasını istemektedir. Nitekim bu uyarılar yüzünden 1889 mayısında pandomima yasaklanmış, ama Karagöz’e dokunulmamıştır[59].