SELMA RIZA HANIM, İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN TEK KADIN ÜYESİ Mİ?
Selma Rıza Feraceli Hanım, İttihat ve Terakki’nin kurucularından Ahmed Rıza Bey’in hemşiresidir. Bundan ötürü fikir dairesi de ağabeyi çevresinde şekillenmiştir. Selma Hanım, 1872 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Babası Ali Rıza Bey’in ve Avusturyalı annesinin –sonradan Müslüman olup Naile ismini almıştır- yedi çocuklarından biridir. Ağabeyi Ahmed Rıza Bey, İttihat ve Terakki mücadelesi için Paris’e gitmiş, daha sonrasında Selma Hanım’a ağabeyine katılmıştır.
Selma Hanım, Paris’e ağabeyinin yanına, mücadelesine destek olmak için gittiğinde burada Jön Türkler tarafından ilgi ile karşılanmış, Jön Türkler kendisini tebrik etmişlerdir.[2] Sorbonne’da sosyoloji eğitimi görerek, “Sorbonne’da eğitim gören ilk Türk kızı” [3] olmuş, tüm bunların yanında da Şura-yı Ümmet, Meşveret gazetelerinde yazı yazarak “İlk Kadın Gazetecimiz” [4] onuruna nail olmuştur.
Bununla da kalmamış, mandacılığı savunan Halide Edip’e karşı gelerek, Velid Bey’e bir mektup yazmış ve Halide Edip’i, savunduğu Wilson İlkelerini eleştirmiştir. Böylece “Wilson İlkelerine karşı çıkan ilk Türk kadını” [5] da olmuştur. Selma Rıza, cesareti, bilgisi, soğukkanlığı ile her daim dikkat çekmiştir.
Milliyetçi olan Selma Hanım, II.Meşrutiyet sonrası ülkeye dönüşünde de Hilal-i Ahmer Hanımlar Heyeti’nde yer alarak genel sekreterlik yapmıştır. [6] Henüz 20 yaşında yazmış olduğu iki romanı bulunan Selma Hanım’ın sadece Uhuvvet adlı romanı bizlere ulaşmıştır. Bu romanı Türkçeleştiren Necip Alsan’a göre Selma Hanım, “İlk kadın Romancımızdır” [7] çünkü Fatma Aliye Hanım’ın Muhadarat adlı eserinden önce Selma Hanım Uhuvvet’i yazmıştır.
Tüm bunların yanında Selma Hanım, Paris’te yaşadığı süreçte ICW (Uluslararası Kadın Kongresi) içerisinde bulunmuş, Osmanlı kadınını yurt dışında temsil eden ilk kadınlardan biri olmuştur. Ayrıca “Uluslararası Kadın Kongresi’nin Türkiye Onursal Başkan Yardımcısı” sıfatı ile de anılmıştır.[8] Görünüyor ki, çoğumuzun adını bile duymadığı, fotoğrafını bile görmediği Selma Hanım hem Tek’lerin hem de İlk’lerin kadını olmuştur.
Ancak bizlerin bu makalede asıl anlatmak istediği konu şudur: “Selma Hanım, İttihat ve Terakki’nin Tek kadın üyesi midir?”
Eğitimi, kadınların haklarını savunması, gazetelerde yazılar yazması, cesareti, milliyetçiliği şüphesiz ki Selma Hanım’ı en üst noktaya taşımıştır. Selma Hanım, Paris’e gittiğinde, ağabeyi Ahmed Rıza Bey’in yönlendirmesi ile İttihat ve Terakki’nin içerisinde bulunan ilk ve tek kadın olmuştur. Burada, İttihatçılarla gazeteler çıkarmasının, çeviri yapmasının yanı sıra, İttihat ve Terakki mührünü dahi kullanabilir –hediye edebilir- konuma gelmiştir. [9] Paris’te mücadelesini sürdüren Selma Rıza Hanım, yurt içinde kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti Kadınlar Şubesi’ne de destek vererek, bu derneğe kadınların üye olması için emek harcamıştır. Lakin, pek çok kez karıştırılan konu şudur; Selma Rıza Hanım, Paris’te, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bizatihi içerisinde bulunmuştur. İttihat ve Terakki desteği ile kurulan Kadınlar Şubesi Derneği içerisinde bulunan kadın üyelerle karıştırılmamalıdır.
Selma Hanım, ağabeyinin en yakınlarından biri olmuş, Jön Türkleri savunmak için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Örneğin, Mısır’da Abdülhamid’i eleştirdiğinden ötürü hapse giren Ahmet Saib Bey’in yardımına koşarak, ağabeyine bu durumu bildirmiş[10] ve Ahmet Saib Bey’in hapisten çıkmasını sağlamıştır.
Selma Hanım ile Emine Semiye Hanım’ın İttihat ve Terakki üyelikleri daima karşılaştırılmıştır. Selma Hanım’ın İttihat ve Terakki’nin İlk kadın üyesi olması su götürmez bir gerçektir. Ancak, bazı kaynaklar Selma Hanım’ın değil, Emine Semiye Hanım’ın tek kadın üye olduğunu aktarmaktadır. Örneğin Taha Toros, bu üyeliği şöyle açıklamıştır:
“Emine Semiye Hanım, Reşit Paşa’dan politik nedenlerle boşanmıştır. Reşit Paşa Edirne valisi iken, Emine Semiye Hanım Edirne’de İttihat ve Terakki’nin gizli çalışmaları sırasında, onlarla işbirliği yapan tek kadındır. Daha sonraki yıllarda da bu faaliyetlerini sürdüren Emine Semiye Hanım, Kıbrıslı Kâmil Paşa’nın sadrazamlığı döneminde, tevkif edileceği sırada Paris’e kaçtı. Bu olay Reşit Paşa ile boşanmalarına neden oldu.”[11]
Mübahat Kütükoğlu ise Cevdet Paşa ve ailesiyle ilgili önemli bilgiler içeren makalesinde Emine Semiye’nin bir İttihat ve Terakki Cemiyeti ajanı olduğunu söylemektedir:“Semiyye Hanım’ın bilinmeyen bir yönü de vardır. Siyasî hayatta faal rol oynamış; 1908’de İttihad-Terakkî ajanı olarak İstanbul-Selânik arasında vazife görmüştür.”[12]
Bu örneklere cevaplar vermek gerektiğinde öncelikle Taha Toros’un “Emine Semiye Hanım Edirne’de İttihat ve Terakki’nin gizli çalışmaları sırasında, onlarla işbirliği yapan tek kadındır” sözünü incelemek önemlidir. Taha Toros, bu yazısında işbirliği yapan ilk kadın demektedir, tek üye dememiştir. Ancak yine de ayrıntılı açıklamak gerekirse, Taha Toros “O Güzel İnsanlar” adlı kitabında Selma Hanım’ı İttihat ve Terakki’nin Tek üyesi olarak göstermiştir.[13] Bunun yanı sıra, Emine Semiye ve Fatma Aliye Hanım için yazılan tezler de Selma Hanım’ın Tek üye olduğundan bahsetmiştir.[14]
Mübahat Kütükoğlu’nun anekdotlarına baktığımız da, Emine Semiye Hanım’dan ajan olarak bahsedilmiştir. Bu anekdot Emine Semiye Hanım’ın Tek üye olduğunu kanıtlar nitelikte değildir.
Her şeyden evvel, Emine Semiye Hanım’ın Tek kadın üyeliği netlik kazanmamaktadır. Öyle ki, Emine Semiye Hanım’ın varlığı inkar edilemez. Lakin, İttihat ve Terakki Kadınlar Şubesi Derneği’nde yer alan kadınların varlığı yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, Emine Semiye Hanım sadece bu derneğin yardımcılarından biridir.
“Selânik’te ve daha birçok merkezde İttihat ve Terakki Cemiyetinin kadın kolları bulunmaktadır. Selânik kadınlar kolunun başkan yardımcısı Emine Semiye Hanım’dır. Serez valisi Reşit Paşa’nın hanımı olan Emine Hanım, Cevdet Paşa’nın da kızıdır. Çok geniş bir kültüre sahip bulunan Emine Semiye Hanım, son günlerde komite lehinde geniş propaganda yapmıştır. Cuma akşamı (24 Temmuz 1908) Hürriyet Meydanına elinde bir bayrakla koşarak gelip ‘Yaşasın vatan, yaşasın millet, yaşasın hürriyet,’ diye ilk bağıran o olmuştur.”[15] Bu sebeple onu, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bilhassa üyesi sayamamaktayız.
Selma Hanım’ın tek üyeliğine en net cevabı Emine Semiye Hanım vermiş ve şüpheler son bulmuştur:
“Bütün gece keremnâmenizin muhteviyatını düşünerek vücudum bir tekallüs-i asabî içinde kıvranıp büzüldü!.. Bir çare arıyordum. Nihayet, Hukuk-ı Nisvan namı altında hafî bir cemiyet teşkil etmemize karar verdim. Eğer tasvip buyurursanız, siz orada baş olarak şayan-ı itimat bulunduğunuz hanımları alınız, bizim Kadıköyü şubemizle birleşiniz, Selma Hanımefendi ile de istişare ederek onun tecarib-i vakıasından istifade ediniz. Zaten, asıl Jön Türklük, biraderiyle kendisine muhiktir.”[16]
Emine Hanım’ın “Zaten, asıl Jön Türklük, biraderiyle kendisine muhiktir.”[17]” sözü ile de, Selma Hanım’ın resmen Jön Türkler içerisinde bulunan kadın olduğunu garantilemiş oluyoruz.
Eğer bizler, İttihat ve Terakki Kadınlar Şubesi Derneği’ne üye olan her kadını İttihat ve Terakki’nin bilhassa üyesi sayacak olursak, Hakim Bey’in haremi hanımı, Ferik Akıl Paşa’nın gelini hanımı, Madam Menzilciyan Hanımı[18] ve daha pek çok kadını üye olarak sayabiliriz. O halde, hem Selma Hanım’ın, hem de Emine Semiye Hanım’ın tek üyelikleri bilgisi hataya varacaktır. Bu durumda Selma Hanım’ı da, Emine Hanım’ı da tek üye görenlerin anekdotları yanlışa evrilecektir.
Ayrıca Emine Semiye Hanım, Selma Hanım’ı örnek alan kadınlardan biridir. Öyle ki, Selma Hanım Paris’e gittiğinde, onun için, “Mücahide-i şehire Selma Hanım Efendi’nin Paris’e gitmesi daire-i taassup içinde çabalayan nisvan-ı hürriyetperveranı ikaz ederek hayatlarında garip garip emeller uyandırmıştı. Ah o emeller ne kadar gizli, ne kadar meş’um idi!.. ‘Hürriyet’ lafz-ı celili ailenin en mahremlerine bile söylenemiyor…”[19] demiştir.
Emine Hanım, İttihat ve Terakki Kadınlar Şubesi Dernek üyeliğini, kocası Reşit Bey’den boşanınca bırakmış, hatta karşıtı olan Demokrat Fırka’ya geçmiştir.
Bilgileri ve atıfları karşılaştırdığımız pek çok kaynakta, Selma Hanım’ı tek üye olarak bizlere aktarmıştır.[20] Selma Hanım, 1908 yılında II.Meşrutiyet ilan edildiğinde yurda dönmüştür. 31 Mart Ayaklanması’nda da hem İttihat ve Terakki’nin üyesi olduğundan hem de Ahmed Rıza Bey’in kız kardeşi olduğundan ötürü evine saldırılmış,[21]aşüfte ilan edilmiş, açmayı arzuladığı Sultani-i İnas Mektebi’ne de engel olunmuştur. Kendisine ve ağabeyine atılan bu iftiralara ise, Kadıköy İslam Kadınları adıyla pek çok kadın, 19 Nisan 1909’da Meclis-i Mebusan’a bir telgraf göndererek cevap vermiştir:
“20 sene vatan ve milletin kurtuluşu için çekmediği kalmayan Ahmed Rıza Bey'le hemşiresi Selma hanım aleyhinde Volkan Gazetesi'nde, «yine şapka giydireceklermiş, dinsizlermiş» gibi iftiralar ederek o hamiyetli dindaşlarımızın tehlikeye atılmasını Allah aşkına dikkate alınız... Fedakar arkadaşımızı halen müdafaa etmiyecek misiniz?”[22]
Selma Hanım, Milli Mücadele dönemi de mandacılık fikriyatına karşı gelmiştir. Velid Bey’e gönderdiği mektubunda da Amerikan mandasını destekleyen Halide Edip’i eleştirmiştir:
“O Halide Edip değil midir ki bir zaman mazarrat bir Amerikan taraftarlığı pûyân iken birdenbire yine o kadar mazzarat bir milliyetperverlik davasına düşerek hülyalarına, rüyalarına yeni Turanlarda mekân aradı? Sonra yolunu çevirdi, nerelere gitti, nerelerde gezdi, kimlerle ne işler yaptı, bütün bunlar yine kendi itirafıyla müsbit! Şimdi de Suriye gibi bir vilayetimizin Devlet-i Osmaniye’ den ayrılarak bir Arap hükümetine münkalib olmasına alenen “İzhâr-ı meserret” ediyor. (Vakit Gazetesi Fî 10 Teşrîn-i Sânî) Wilson şerâitine “Samedânî” diyen de odur. (Vakit Fî 22 Teşrîni Evvel) Acaba Halide Edip Osmanlılardan, Osmanlılıktan, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ne zararlar görmüş ki – o koca devletin izmihlâline gûyâ çoktan beri hâhişle intizâr ediyormuş gibi – bugün onun hâl-i perişânından kendine bu kadar büyük bir hisse-i müşevvik ve neşât ayrılıyor? Kendimizi Amerikalılara tanıtmak için böyle yardakçıların iânesine ihtiyacımız var ise vah bizlere! Onların hangi kısma mensup Amerikalılarla münâsebeti olduğunu bilenlerdeniz be mâhza bunun için Tasvîr-i Efkâr’ın biraz müteyakkız bulunmasını ve “Wilson Prensipleri Cemiyeti” nin mukarrerâtını alkışlamakta mümkün mertebe mümsik davranmasını rica ederiz.Vaziyetimiz ne kadar elim olursa olsun yine çare-i halâsı olmak üzere Dârülhilafenin –kendi arzu ve rızasıyla- bir misyonerler ocağına takallübü teşebbüsüne karşı sükûtu câiz görmedik. Pek kıymettar olan zamanınızı fazla işgal etmemek için tafsîlata girişmekten sarf-ı nazar eder, takip ettiğiniz hayırlı yolda muvaffakiyetinizi temenni eyleriz muhterem karındaşımız.”[23]
Selma Rıza Hanım, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında her daim kadınları savunacak işler yapmış, kadınların eğitimine destek vermiş, gazetelerde yazmıştır. Kız çocuklarının okumasını ne kadar istese de 31 Mart Ayaklanması yüzünden, okul açılmamıştır. Bunun yanı sıra, konferanslarda da işgaller hususunda kadınları bilgilendirmiş, İstanbul işgali sırasındaki bir konferansta duygularını halka aktarmıştır:
“Hepimizin malumudur ki bu zavallı memleketlerde birçok fenalıklar yapılmış. Halimiz bu yapılan fenalıkların derecesini ispata kâfidir. Fakat deniliyor ki Türk kadınlığı yapılan fenalılardan, tamamıyla münezzeh bir vaziyette bulunuyormuş. Ben hiç o fikirde değilim. Çünkü kadınları hiçbir zaman bî-şu’ur addetmedim. Onların cemiyet-i beşeriye için ne büyük bir nüfûz-ı maneviye mâlik olduğunu da bilenlerdenim. Bu nüfûzu biz ne suretle istimâl ettik. Bunu biraz düşünürsek hakikati yakından görürüz ve o yapılan fenalıklardan kendi hissemize isabet eden kısmın da zannolunduğu dereceden pek farklı olduğunu anlarız. Hayat-ı içtimâiyeye karışamıyoruz bahaneleriyle şimdiye kadar kendimizi her türlü mesuliyetten âzâde zannediyorduk. Hâlbuki bugün öyle değil. Öyle bile olsa yine mesuliyete validesinin, zevcesinin, hemşiresinin veyahut sevdiği bir kadının ufak bir serzenişine uğramamak için sû-i hareketini ta’dîl veyahut tebdîl etmiş insanlar pek çoktur. Hâlbuki bizde en feci cinayetler îkâ olunurken milletin bu kadar kanlı lekelerle yüzüne sürülürken valideler, zevceler ne yapıyorlardı? Oğlunun, zevcinin, biraderinin kolunu tutacak, yapma diye haykıracak, yalvaracak bir kadın yok mu idi? Olmadığına halimiz şahit! Sonra da kadınlar mesul değil denir. Yapılacak işe gelince: Herkes kendi fikir ve içtihâdında hürdür. Ancak umûm nâmına hareket etmemek şartıyla. Bir zamandan beri bu memleketimizde millet nâmına söz söylemek, millet nâmına yazı yazmak âdet oldu. Hatta millet nâmına insan kesmek bile artık yetişir değil mi? Şimdiye kadar bu yapılan rezaletlere cinayetlere bir maskaralık da biz ilave etmeyelim. Bu milletin bundan fazla ar taşımaya artık tahammülü yoktur. Onun için sizden hepinizde rica ederim, istirham ederim milletin saadet ve selâmeti her ne için olursa olsun her ne yapmaya karar verecek olursanız olun başına kadınlık şeref ve haysiyetini koyun. Millet nâmına umûm Türk kadınlığı nâmına hareket etmekten içtinâb ediniz. İnsan hatadan sâlim olmaz derler. Şayet atacağınız adımda sendeleyecek olursanız etrafınızda tutunacak bir kuvvet kalsın.”[24]
Milli Mücadele döneminde de her daim mandacılık karşıtı olan bu vatanperver hanım, ülkeye döndükten sonra İttihatçılığını pek göstermemiş, sessiz kalarak milli mücadele karşıtı ya da engelleyici hiçbir şey yapmamıştır. Belki de bundan ötürü, o yıllarda yıldızı parlayan Halide Edip gibi tanınmamış, adı günümüze ulaşmamıştır. Selma Hanım’ın unutulma sebebini Ahmet Mithat Efendi, ağabeyi ile olan Jön Türklük mücadelesine bağlamıştır. [25]Abdullah Uçman’a göre ise Selma Hanım, her şeyden evvel “talihsiz bir kadındır.” [26]
Tek üye Selma Hanım, 1931 Şubatında henüz 59 yaşındayken vefat etmiş ve cenazesine yalnızca beş kişi katılmıştır.[27] Selma Hanım, aynı ağabeyi Ahmed Rıza ve ablası Aliye Hanım gibi hiç evlenmemiştir.[28] Taha Toros’un bir arşivinde Selma Hanım’ın 1931 yılında ölmüş olduğu yazılmışken, 14 Haziran 1986 yılında Milliyet Gazetesi için yazmış olduğu “Niçin Evlenmediler?” adlı yazısında da, Selma Hanım’ın ölüm tarihini 1941 yazarak, 69 yaşında hayata gözlerini yumduğunu dile getirmiştir.[29
[1] Dilara Çelik, Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
[2] Taha Toros, “İlk Türk Kadın Gazeteci Selma Rıza”, Skylife Dergisi, Sayı 130, 1994, s. 60-66, ss.60-61.
[3] Taha TOROS Arşivi, İlk Türk Gazeteci: Selma Rıza; http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/10868 ; Sema Ok, İttihat ve Terakki’nin Yeminsiz Kadınları, Destek Yayınları, 2012, s.21; Toros, O Güzel…, s.17.
[4] Taha TOROS Arşivi, Selma Rıza Hanım’a Ait Biyografi;http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/10663; Toros, O Güzel…, s.17.
[5] Taha TOROS Arşivi, Ahmet Rıza’nın kız kardeşi Selma Rıza Hakkında Notları (Notları Taha Toros’un Tuttuğu Düşünülmektedir); http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/10263
[6] Abdullah Uçman, “Selma Rıza’nın Mektupları” Tarih ve Toplum Dergisi. Sayı 235. Temmuz, s.39-43.
[7] Taha TOROS Arşivi, 19. Yüzyıl Sonunda Kadın Hakları: Selma Rıza'nın “Uhuvvet’i 107 Yıl Sonra Yeniden Yayımlandı; http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/10089
[8] Senem Timuroğlu, Kanatlanmış Kadınlar, İletişim, 2020, s.129.
[9] Taha TOROS Arşivi, Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyetine Ait Mühür; http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/11075.
[10] Haluk Y. Şehsuvaroglu, "Ahmet Saib bey", Akşam, N. 11280 (8 Mart 1950), s.5; Aktaran; Eminalp Malkoç, “Haluk Yusuf Şehsuvaroğlu’nun Kaleminden Ahmet Rıza Bey ve Yazışmaları”, s.107-163, ss.124.
[11] Taha Toros, Mazi Cenneti, İletişim, 1992, İstanbul, s. 223.
[12]Mübahat Kütükoğlu, “Cevdet Paşa ve aile içi münasebetleri”, Ahmed Cevdet Paşa Semineri, İstanbul, İ.Ü. Edeb. Fak. Basımevi, 1986, s. 200– 222.
[13]Toros, O Güzel…, s.17; Taha TOROS Arşivi, Nerede O Güzel İnsanlar; http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/6670.
[14] Şahika Karaca, Emine Semiye Hayatı-Fikir Dünyası-Sanatı-Eserleri, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Temmuz, 2010, Kayseri, s.53-54; Zeynep Doğrusadık, Fatma Aliye’nin Son Dönem Osmanlı Toplumundaki Kadın Görüşleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.30.
[15] Ömer Sami Coşar; “Türk Kadınının Hak ve Hürriyetleri Konusunda Tartışmalar/Emine Semiye Hanım’ın Mücadelesi”, Atatürk Ansiklopedisi 1908-1909, c. 2, Reklam Yay., İstanbul 1974, s. 59.
[16] Taksim Atatürk Kitaplığı, Fatma Aliye Hanım Evrakı: 16/4-a, 29 Ekim 1908 Aktaran; Karaca, Emine Semiye…, s.55
[17] Taksim Atatürk Kitaplığı, Fatma Aliye Hanım Evrakı: 16/4-a, 29 Ekim 1908 Aktaran; Karaca, Emine Semiye…, s.
[18] Şefika Kurnaz, Osmanlı Kadınının Yükselişi, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2013, s. 268.
[19] Emine Semiye; “Maziye Ait”, Şura-yı Ümmet, S.137, 19 Şubat 1909, s. 3; Karaca, Emine Semiye…, s.54.
[20] Bedrettin Aytaç, “The Question of Women in the Works of Selma Riza and May Ziadeh”, Orient am Scheideweg, Verlag Dr. Kovac, Edt.by. Martin Tamcke, Hamburg 2003, s.309-319; Toros, O Güzel…, s.17; Dilara Göktaş, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Kadın Algısı (Selma Rıza Örneği), Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Haziran 2019, Ankara, s.109; Toros, İlk Türk…, s.61; Savaş Barış, Meclis-i Ayan Zabıtlarına Göre Ahmet Rıza Bey, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun, 2011, s.11; Şahika Karaca, Emine Semiye Hayatı-Fikir Dünyası-Sanatı-Eserleri, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Temmuz, 2010, Kayseri, s.53-53; Asena Eylül Küçükal, “Selma Rıza Feraceli’nin Uhuvvet Romanında Toplumsal Hayatın Kadın Üzerindeki Baskısı”, 6. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi Bildiriler Kitabı I, 10-13 Mayıs 2017, s.91-101, ss.93; Sema Zafer Sümer, “Kadınların Özgürlüğüne Adanmış Bir Ömür: Selma Rıza ve Unutulan Romanı Uhuvvet” IX Uluslar arası Türk Sanatı, Tarihi ve Folkloru Kongresi/ Sanat Eserleri, Ed: Ahmet Aytaç, 28-29 Eylül 2017, İzmir Bayındır, s.112; Gülçin Oktay, “Selma Rıza’nın Uhuvvet Romanında Toplumsal Cinsiyet ve Sınıf Yapıları”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Yıl 14, Bahar 2016, Sayı 20, s.141-156, ss.143; Gülsemin Hazer, “Selma Rıza’nın Uhuvvet Romanında Kurmaca Yapı”, Turkish Studies Summer 2011, s. 875-893, ss.876; Günseli Naymanson, “Gölgeden Gerçeğe Osmanlı’dan Bugüne Aydın Kadınlarımız”, Erdem Atatürk Kültür Merkezi Dergisi, 2009, Sayı 54, s.137-148, ss. 140; Rümeysa Betül Doğan, Mustafa Yahya Metintaş, “Selma Rıza Feraceli (1872-1931) ve Türk Kadınının İlk Gazetecilik Deneyimleri”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Yakın Tarih Dergisi, C.1, Sayı 2, 2017, s.100-108, ss.106; Zeynep Doğrusadık, Fatma Aliye’nin Son Dönem Osmanlı Toplumundaki Kadın Görüşleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.30; İbrahim Sarı, Türk Tarihinde Kadın, Net Medya Yayıncılık, 2017, s.99; Barış Oktay, KPSS İnkılap Tarihi, 2019, s.223; Elife Biçer-Deveci, Die osmanich-türkische Frauenbewegung im Kontext internationaler Frauenorganisationen, Bonn University Press, V&R Unipress, Göttingen, 2017, s. 177-178; Taha TOROS Arşivi, Niçin Evlenmediler?; http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/31504; Taha TOROS Arşivi, Nerede O Güzel İnsanlar; http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/6670.
[21] Tinayre, Osmanlı…, s.136-137.
[22] Osman Selim Kocahanoğlu, 31 Mart Ayaklanması ve Sultan Abdülhamid, Temel Yayınları, İstanbul, 2009, s.395-396.
[23] Taha TOROS Arşivi, Selma Rıza Tarafından Velid Bey’e Gönderilen Mektup; http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/10406
[24] Taha TOROS Arşivi, Selma Rıza’nın Kadınlar Hakkında Verdiği Konferans Notları; http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/11054
[25] Murat Koç, “Ahmet Midhat Efendi ve Fatma Aliye Hanım”, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 48, Erzurum, s. 191-216, ss.213.
[26] Abdullah Uçman, Selma…, s.39.
[27]Taha TOROS Arşivi, İlk Türk Gazeteci: Selma Rıza; http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/10868
[28] Taha TOROS Arşivi, Niçin Evlenmediler?; http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/31504
[29] Taha TOROS Arşivi, Niçin Evlenmediler?;http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/handle/11498/31504